Gazeteciler siyasetin hoşuna gitsin diye haber yapmaz, yapmamalı. Gazeteci gerçekten gazeteci ise, siyasetçi de dürüst ise bu ilke esas alınır. Oysa Türkiye’de ve dahi Kütahya’da durum maalesef çok farklı bir cihete ilerlemiş durumda. Toplumu kutuplaştırmaktan, “konsolide etmek” adı altında germekten, biz-siz ya da o taraf bu taraf ayrımı yapmaktan artık vazgeçmeli.
Siyasetin doğası gereği rekabet, tartışma vardır. Ancak hem dünya genelinden örneklerde, hem de kendi ülkemizde zor zamanlardan geçildiğini, toplumların sorunlarının arttığını, psikolojilerinin zorlandığını kabul ederek, her zamankinden daha dikkatli ve hassas olmakta fayda var.
Yazı başlığında da belirttiğim üzere, Kütahya’da da gizli saklı siyasi çekişmeler yaşanmakta. Aynı partinin içinde çok büyük kavgalar büyük bir sessizlik içinde olmakta. Bu durum sadece bir partide değil. Benim bildiğim kadarıyla 5 partinin Kütahya teşkilatlarında sessiz ama büyük kavgalar olmakta. Milletvekilleri, il başkanları, ilçe başkanları ve hatta parti üyeleri. Kavgalar büyük ancak ses çıkmayınca, bizim gazeteciler de 3 maymunu oynamayı sürdürüyor.
Siyasetçi kavga ederse, doğal olarak halk da kavga eder. Şiddet eğilimi pek tabii ki artar. Beline silahı takan takır takır adam vurur. Kabadayılık yapar demedim dikkat ettiniz ise, çünkü kabadayılığın da bir raconu vardı eskiden. Şimdi racon falan yok, kavgacılar kahpece birbirinin ardından vuruyor, yüzüne gülüyor.
Konumuzun dışına çok taşmadan devam edelim, toplumu kutuplaştırmanın ağır faturası ne olabilir bunu irdeleyelim.
Kutuplaşma her doğruyu kendi tarafında, her yanlışı da karşı tarafta aramaya zorlar. Bu süreçte herkes kendi kuytusuna çekilir. Sadece kendi liderini dinler, kendi kanalını izler, kendi gazetesini okur, kendi gibi insanlarla bir arada bulunur. Çünkü pek dillendirilmese de kutuplaşmış bir toplumda herkes kendi varlığını kutbunun varlığına bağlar. İnsanlar birey olmaktan çıkmış, bir tarafın parçası haline gelmiştir. Diğer taraf zihinlerde kendine yaşam hakkı tanımayacak bir şeytana dönüşmüştür.
Daha da acısı kutuplaşma, siyasi, ideolojik, tarihi temellerden öte, ekonomik nedenlere dayanır. Yürütülen şey şahsi var olma mücadelesidir. Arz değil; talep edenler vardır. İş isterler, aş isterler, maaş isterler, bağış isterler, af isterler. Siz hiç bu coğrafyada kendi cenahı için varını-yoğunu seferber eden bir taraf gördünüz mü? Hele bir talep etmeyi deneyin bakalım.
Kutuplaşmış toplumlarda taraftarlar maçı bir stadyumdaki gibi izlemez. Yani resmin bütününü görmez. Göremeyeceğinden değil; bunu istemez. Görme fırsatlarını bertaraf eder. Maruz kalırsa görmezden, duymazdan gelir. Kendi doğrusu dışında bir başka kavramın varlığı bile ona kabul edilemez gelir.
Ve istisnasız kutuplaşmış her toplum, çözümü kendi kutbunun liderliğinde arar. Aksi mümkün değildir. Meseleler bir kan davası mantığında işler. Çünkü kutuplaşmış toplumda mantık, liyakat gibi kavramlar yoktur; sadece ‘senden ve benden’ olanlar vardır. O yüzden kimin neye ehil olduğu değil; kimlerden olduğu önemli hale gelir. Böylece o koca toplumlar birleşmek yerine ayrışarak önce sefalete, ardından çürümeye ve dağılmaya sürüklenir. Ortadoğu’nun özeti budur. İngilizler bu oyunu yüzyıllardır çok net bir şekilde oynamakta biz de bunu izlemekteyiz.
Var mı itirazı olan? Ey Türk, titre ve kendine dön…
Sevgiyle kalın…
ALIS | SATIS | |
---|---|---|
$ USD | 7.1924 | 7.2054 |
€ EURO | 8.7811 | 8.7969 |