Yandex

SÖZÜN BİTTİĞİ YER…

Sözün yalama yaptığı, kelimelerin zembereğinin boşaldığı, sözlerin tükendiği yer… O der, bu der… Derdi olan der, derdi olmayan der… Der de der… Derde derman olan der, derde derman olmayan der… Başkasının ağzıyla der… Dili olan der, dili olmayan der… Bilen der, bilmeyen der… Vücut diliyle başka, dili ile başka der… Laf kırıntılarının kalp kırıklığına merhem olamadığı yer… Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın, eylemsel/fiilî dua olmadan, hareket olmadan, netice boşuna kürek çekmekten ibaret… Söz, ses olarak ya da yazı olarak hedefe atılan ok gibi gönlümüzü, ruh sağlığımızı infilâk ettirmekte… Söz alınca-verince[1] akan sular durmalı…

Sevgide bağlılık olmadan, minnettarlık olmadan, sözünün eri olmadan, borcuna sadık olmadan, dostluğu sürdürmeden, sadâkat olmadan velhâsıl kelâm vefâ olmadan söylenen sözler kurşunu olmayan tabanca gibi tesirsiz… Karacaoğlan’ın deyişiyle; “Tırnağın var ise başın kaşı; kimseden kimseye vefâ yoğ imiş.”… Bencillikten sıyrılarak başkaları için çabalamak masal olmuş… Dostlukta, sevgide, aile bağlarında, kısacası hayatın her alanında olması gereken tutarlılık, tutarsız kişiliklerde dedikodu seviyesinde kalmaya mahkûm… Neticesi sadakatsizliğin ve merhametsizliğin doruk yaptığı ruhsal çöküntü… Vefâkâr/vefâlı olmak ve bivefâ/vefâsız olmak hayatın cilvesi… Uyulması gereken ölçü: “(Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki) … Antlaşma yaptığı zaman (ahde vefâ gösterir) sözlerini yerine getirir…” (el-Bakara, 177)…

Kadim medeniyetimizde ahd (iki tarafın sözleşmesi), vaad (bir tarafın söz vermesi), vefâ (sevginin, dostluğun sürdürülmesi) ve özellikle ahde vefâ (verilen sözün yerine getirilmesi) mühim… Ancak anlamayanlar için dilimizi, vefâsızlar için yüreğimizi yormaya da gerek yok… Bir adım ötesi, kendine bile dost/arkadaş[2] olamamak… En vahimi… Birinin birçok hünerine, donanımına değil; “verdiği sözde duruyor mu, durmuyor mu?” meziyetine öncelikle bakmak gerek… İyi niyetli olmak elbette güzel… İyi niyetli olmayanların da var olduğunu bilmek çok daha güzel… Çok yakın bildiğimiz vefâsız çıkabilir ve bizi düşmanlarımız değil, belki, dost bildiklerimiz yıkabilir… İlahî adalete iltica etmek tek kurtuluş… “Zulüm, ahde riayetsizlik ve hile denilen üç kötü haslet kimde varsa zararları yine kendisine dokunur.” (Hz. Ebu Bekir)… Vefâ mı, belâ mı, sefâ mı, cefâ mı, ezâ mı? Sarıkamış Şehitlerini Anma Gününde (22 Aralık) askerimizin kahramanlıklarını, vatanımız uğrunda yaptıklarını hatırlayınca, bu sorunun doğru cevaplarını bulabiliriz… 1. Dünya Savaşında Osmanlı İmparatorluğu ve Rus İmparatorluğu arasında Sarıkamış’ta gerçekleşen çatışmalarda ağır soğuk hava şartları yüzünden 60 bini donarak olmak üzere 78 bin asker ve sivilimizin şehit olduğunu hüzünle hatırlayalım… Vatanımıza, millî değerlerimize sahip çıkalım… Her birimiz daha çok çalışarak (fiilî dua ile) bayrağımıza selam duralım… “Ey şehid oğIu şehid, isteme benden makber, sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.” (Mehmet Akif Ersoy)… Şanlı al bayrağımızın “dalgalandığı yerde ne korku ne keder var” (Arif Nihat Asya)… Sözün bittiği yer… Kelimelerin kifâyetsiz kaldığı yer…

Tohum toprakta biter, yeşerir… Söz dilde biter, bazen yeşerir, bazen geçekten, dilin sahibini ya da muhatabını bitirir; söz maksadını yitirir ve söz kendini bitirir… Nihayetinde söz biter; söylenecek ve söylenmesi gereken söz bitmez… Söz yazıya, sese, işarete büründüğünde adı değişse de hep sözdür… Biz bitmeden, hayattan gitmeden, söylenecek sözler tükenmeden yola devam… Hakkı söylemeye devam… Hakça yaşamaya, bölüşmeye, paylaşmaya devam… Ömür tamam olmadan tam olmaya devam… Söz ki yerinde ağırdır; söz ki dile hafif gelir, mizanda / ilahî adalet terazisinde ağır gelir… Kaliteli söz… Kalıbının insanı olan insanın, içindeki insanlığı yitirmeyen özü sözü bir olan insanın söylediğine ve söylemediğine bakınca insan, ince-ağır-hafif-lâtif sözün naifliğini görebilir… Söz bize düşünce pınardan damla misâli… Söz ayağa düşmeden sözü bayrak bayrak dilden dile aktarmalı… Sözün bittiği yer ve sessizliğe evrildiği yer, kanımızla, canımızla, bilgimizle, malımız ve mülkümüzle baş koyduğumuz ve uğrunda her zaman bedel ödemeye hazır olduğumuz cennet vatanımız… Bizim yatanımız toprak altında… Şehitlerimiz… Yan gelip yatmayı zül sayan ve “iki günü eşit olan zarardadır.” (Hadis-i Şerif)’ini düstur edinen söz sahiplerine, söylediği hak/doğru olan söze sahip çıkanlara ne mutlu…

Sözü kırpmadan, hakkı suiistimal edenlere ve kem gözlere göz kırpmadan, gözünü budaktan sakınmadan, sözü eveleyip gevelemeden sözüyle, özüyle, fiiliyle güzel Türkçemiz[3] ile dikleşmeden dik duranlara selam olsun… Selam olsun hakkı hak bilenlere; doğruyu çarpıtanlara ve doğruyu eğirip bükenlere karşı sözü/lafı gediğine koyanlara… Selam olsun sözün bittiği yerde bile vücut diliyle, gönül diliyle, bildiği her bir dil ile söylemeden söylemesini bilenlere… Selam olsun bildiğini bilmeyenlerden esirgemeyenlere… Selam, sevgi ve saygılarımla.

[1]http://dumlupinargazetesi.com/yazar/zafernefer/konu/soz-verince

[2]http://dumlupinargazetesi.com/yazar/zafernefer/konu/a-r-k-a-d-a-s

[3] http://dumlupinargazetesi.com/yazar/zafernefer/konu/turkcemiz

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Dumlupınar Gazetesi - Mesaj Gönder


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Dumlupınar Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Dumlupınar Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Dumlupınar Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Dumlupınar Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.