Hayattan sürekli şikâyet ederiz, çalıştığımız şartlardan, kafamızda çözemediğimiz her şeyden şikâyet ederiz, mutluluğu ufak şeylerde saklamayı bilmeyiz, kırılmasını istercesine cam şişelere saklarız; ama camın yansıyan yüzünü görmeyi unuturuz. Şikâyet sonrası nedenleri ayna gibi yüzümüze vurur. Her sabah umutsuz adına kurulmuş kelimeler içinde yaşadığımız güzel anılar arasında duygusal yanımızı hep göz ardı ederiz, hayatımız belli bir rota içinde giderken değişiklik yapmayı akıl edemeyiz ya da kolay gelmez. Sabahın erken saatlerinde camı araladığımızda içeri giren temiz havayı içimize çekmekten bizi mahrum eden neydi? Müzik dinlemeye o kadar kaptırdık; kendimizi yanı başımızdaki olaylara kayıtsız kaldık. Gerçek hayatta olan her şey rüya gibi geldi ve gitti. Belki uyandık ama geç kaldık, yorgunluğa yenik düştük. İmkânsızlık yoktuk; aslında kafamızdaki engeller olmasa, çok nedenimiz var mıydı? Her zorluğun ardından bir güzellik vardır. Kışa inat açabilen kardelenleri hatırlayınca zorluk ve mücadeleyi görebiliriz. Cümleleri en az bildiğimiz yerden ama çok gerekli noktalar arasında yazalım.
1813 yılında, henüz dört yaşındayken babasının ayakkabı atölyesinde meydana gelen kaza sonucu sol gözünü kaybetti. Oluşan iltihap nedeniyle kısa sürede diğer gözünü de kaybetti. Braille yedi yaşındayken Jacques Palluy adında bir eğitimciden ders alarak işitsel birtakım bilgiler öğrendi. Daha sonra Palluy bir öğretmen arkadaşından Braille’i okuluna kaydetmesini ve gören öğrencilerle birlikte onun da eğitim almasını rica etti. Böylece okula başlayan Braille burada çeşitli bilgiler edinmesinin yanı sıra zorluklarla nasıl mücadele etmesi gerektiğini de öğrendi. Aradan geçen iki yılın ardından Braille, Palluy’in tavsiyesi ile Paris’te bulunan tek görme engelliler okuluna kaydoldu. Görme engellilerin hissedebilmeleri için yaklaşık sekiz santimetre uzunluğunda kabartılmış harf sisteminin kullanıldığı okulda öğrenciler okuma ve yazmayı öğrenmekte hayli zorlanıyorlardı. Öyle ki bu sistemde küçük bir el kitabının okunması bile uzun süreler alıyordu. Bu durumdan memnun olmayan Braille daha iyi bir yöntem bulmak üzere çalışmalarına başladı. Braille 12 yaşındayken Charles Barbier adlı bir subay okulu ziyaret etti. Barbier, askerlerin ışığa ihtiyaç duymadan ve birbirleri ile konuşmadan mesajları okuyabilmesi için “gece yazısı” adlı bir sistem tasarlamıştı. Bu sistem çeşitli seslerin kod şeklinde temsil edildiği 12 kabarık noktadan oluşuyordu. Braille, ordu için hayli karmaşık bulunduğu için kullanılmayan bu sistem üzerinde çalıştı ve her birinde üç nokta olan paralel iki kolonun yer aldığı altı noktalı sistemi geliştirdi. Bir kâğıt üzerine iğne yardımı ile yazılabilen, alfabedeki harflerin, sayıların, bağlaçların ve noktalama işaretlerinin de belirtilebildiği sistem, parmaklarının altından geçen “harfleri” kolaylıkla hissetmelerini sağladığı için, görme engellilerin hem okumayı hem de yazmayı öğrenmesini kolaylaştırdı. Eğitim aldığı okulda daha sonraları öğretmenlik de yapan Braille geliştirdiği alfabeye uygun kitaplar da yazdı. Braille alfabesine uygun olarak yazılan ilk kitap 1827 yılında basıldı. Louis Braille, geliştirdiği alfabenin geniş çaplı kullanımına tanık olamadı. Braille alfabesi, mucidin 43 yaşında tüberküloz nedeniyle hayatını kaybetmesinden sonra dünya genelinde yaygınlaşmaya başladı. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte günümüzde elektronik ortamdaki yazıları Braille alfabesine çevirebilen cihazlar geliştirildi. Braille alfabesinin tablet ekranlarında kullanılmasına yönelik çalışmalar ise devam ediyor. Siz de Braille alfabesini kullanarak bir kâğıt üzerine kalemle isminizi yazmayı deneyebilir daha sonra bu harfleri iğneyle kabartmalı hale getirerek okumaya çalışabilirsiniz. Bugün görme engellilerin hayatını kolaylaştıran Braille alfabesi, Louis Braille tarafından 1821 yılında icat edildi. Türkiye’de yaklaşık 220 bin kişinin görme engelli için braille alfabesi vazgeçilmez ve hayatlarının bir parçası haline gelmiştir.