“ABAYI YAKMAK” VE “VURUN ABALIYA” DEYİMLERİ

Aba, yünden yapılan, deve tüyü veya siyah renkli bir tür kalın kumaştır.


Eskiden bu kumaştan çakşır, şalvar, potur, cepken, yelek ve cübbe gibi giysiler yapılırdı.


Diğer kumaşlara göre daha ucuz ve dayanıklı olduğu için daha çok garip guraba, fakir fukara tarafından giyilirdi.


Ayrıca, dervişler Veysel Karanî'nin eski elbiselerini yamayarak örtünme ihtiyacını karşılamasından sonra dünya nimetlerine ve kılık kıyafete değer vermediklerini göstermek için aba kumaştan yapılmış elbiseler giyerlerdi.


Milletimizin dünya görüşünü özetleyen birçok atasözü ve deyimde "aba" kelimesinin kullanıldığını görürüz.


Giyim kuşamın kişiliğe ölçü olmadığını ifade etmek için "Aba altında er yatar." demişler.


Her şeyin bir zamanı olduğunu belirtmek için de "Aba vakti yaba, yaba vakti aba olmaz!" sözünü kullanmışlar.


Bir şeyin değerinin ona ihtiyaç duyulduğunda anlaşıldığını ise "Abanın kadri yağmurda bilinir." atasözüyle ifade etmişler.


Türkçede, "birine tutulmak, âşık olmak" anlamında "abayı yakmak" deyimi vardır ki hikayesi şöyledir:


Soğuk bir kış gecesinde, dervişler yün hırkalarına bürünerek tekkenin dershanesinde halka olup oturmuşlar.


Şeyh Efendi, derin konulara dalmış; coştukça anlatmış, anlattıkça coşmuş.


Onu dinleyen dervişler de coşmuş, halden hale geçmişler.


O sırada, ortadaki ateşten sıçrayan bir kıvılcım, sırtı ateşe dönük bir dervişin abasına yapışmış ve duman tütmeye başlamış.


Fakat bizim derviş, başka bir dünyada olduğu için yandığının farkında değil.


Onun içindeki ateş, dışındaki ateşten daha şiddetli.


O, yâr aşkına, pîr aşkına başka bir ateşin içinde yanıyor.


Nihayet durumu fark eden Şeyh Efendi, müridini ikaz ederek yanmaktan kurtarıyor ve dilimize "abayı yakmak" deyimi giriyor.


"Yumuşak görünerek korkutmak, gözdağı vermek" anlamında "aba altından sopa göstermek" deyimini kullanırız.


Yoksul ve üstü başı perişan kimseler için "abası kırk yerinden yamalı" veya "alaca abalı" denirken ölen bir kişi için "başını abaya çekti" denir.


Güçlünün her zaman haklı çıktığı, yoksulların her yerde haksız çıkarıldığı ve her türlü olumsuzluğun onların üstüne atıldığı durumlarda "vurun abalıya" deyimi ise oldukça yaygın bir kullanımdır.


İlginç bir hikâyesi vardır:


Devir, zenginlerin çuha şalvar; yoksulların aba giydiği devirdir.


Manisa'nın Balıkesir'e yakın köylerinden birinde kıt kanaat geçinen, dürüst, namuslu, çalışkan ve sevilen bir Çiftçi Hasan vardır. Çok güzel ve oldukça ahlaklı bir de kızı vardır.


Çiftçi Hasan, kızıyla birlikte tarlasında, bahçesinde ürettiği sebze ve meyveleri Balıkesir pazarlarına götürür, ucuz pahalı demeden satar ve evinin ihtiyaçlarını bu şekilde karşılardı.


O devirde Balıkesir'de zenginliği, zalimliği ve görgüsüzlüğü ile nam salmış bir de Rüstem Ağa vardır.


Olacak bu ya, Rüstem Ağa gönlünü Çiftçi Hasan'ın kızına kaptırır; fakat ne Çiftçi Hasan ne de kızı bu izdivaca razıdır. Rüstem Ağa'nın ısrarlı taleplerini hep geri çevirirler.


Her istediğini elde etmeye alışmış Rüstem Ağa, bu sefer istediğini alamayınca Çiftçi Hasan'ı Balıkesir pazarlarına sokmamaya karar verir.


Pazar yerlerine adamlarını göndererek onu tehdit ettirir. Ancak, Çiftçi Hasan, bu tehditlere aldırmaz, korkusuzca gider pazar yerinde tezgahını açar.


Bu duruma daha çok sinirlenen Rüstem Ağa, dayanamaz, pazar yerine kendisi giderek Hasan Ağa ile önce ağız dalaşı yapar sonra da kavgaya tutuşur.


Bir tarafta çuha şalvarlı Rüstem Ağa, bir tarafta abalı Çiftçi Hasan, pazar yerinde gırtlak gırtlağa tekme tokat kavga etmektedir.


Yakındaki dükkanlardan birinin sahibi kavgayı yatıştırıp toplanan kalabalığı dağıtmak üzere çıraklarını gönderir.


Olay yerine gelen çıraklar, kavgayı ayıracakları yerde kalabalığa karışıp seyre dalarlar. Dükkan sahibi karşıdan bağırır:


- Ulan seyretmeyin, vurun, ayırın!


Genç çıraklar bu kargaşa içinde ne yapacaklarını bilemeyip ustalarına seslenirler:


- Ustaaa! Hangisine vuralım?


Şaşıran dükkan sahibi, bakar ki kavga edenlerden biri Rüstem Ağa, başını derde sokmamak için çıraklarına bağırır:


- Ulan sorulur mu? Vurun Abalıya! Abalıya vurun!


Bu olaydan sonra hakkın, hukukun her zaman güçlünün yanında yer almasını, sırtındaki aba ile temsil olunan güçsüzlerin ve yoksulların vurulmaya, dövülmeye, dışlanmaya, horlanmaya layık görülüşlerini iğneleyen bu deyim girer dilimize:


"Vurun abalıya!"