BAKİ KALAN KUBBEDE HOŞ BİR SADÂ BIRAKMAK

Baki ismi, Arapça kökenli olup "sonsuz", "kalıcı" ve "ebedi" anlamlarına gelir. Bu isim; sürekliliği, ölümsüzlüğü ve değişmezliği ifade eder. Baki ismi, taşıdığı bu derin ve anlamlı özelliklerle, ismi taşıyan kişilere kalıcılık, süreklilik ve sağlamlık özelliklerini atfeder. Aynı zamanda, ruhsal ve manevi değerlere vurgu yapan bir isim olarak da bilinir. Hüvelbaki (Allah’ın kalıcılığı), bakiye (kalıntı), beka (kalıcılık), mütebaki (kalan) kelimeleri de buradan gelmektedir.

İnsanın doğasında iz bırakma tutkusu hep var olmuştur. İlkel kabile toplulukları da mağaralara bir şeyler çizdi. Geleceği hayal edemedikleri için, yalnızca kendinden sonra gelen çocukları ve torunları görsün diye düşündü ama şans bu ya, on binlerce yıl sonra bile denk geldik ve anlamaya çalıştık. Yaklaşık 10 bin yıl önce Arjantin’de Eller Mağarası diye anılan mağara içinde alışılmışın dışında sadece av veya ayinler resmedilmedi. İnsanlar, ellerini kullanarak duvarlara izler bıraktı. Mağaradaki eller de bir şeyler anlattı bize, çizilen öküz de mamut da. Her zaman iz bırakmak istedik ya da bırakılan izleri anlamaya çalışan.

Peki insan neden iz bırakır? Bu soruyu John Steinbeck, “Cennet Çayırı” isimli kitabında cevaplıyor: “İlkel yaşama ve üretme savaşının yanı sıra insanoğlunun en çok istediği şey: geriye kendisinden bir iz bırakmaktır. Kendisinin gerçekten var olmuş olduğunun bir kanıtını bırakmak istiyordur belki. Bu kanıtı bir tahta üzerine, bir taş üzerine ya da başka insanların yaşantıları üzerine bırakır. Bu derin istek herkeste vardır. Tuvalet duvarlarına ayıp kelimeler yazan çocuktan, kendi imajını insan soyunun zihnine kazıyan Buda’ya kadar. Yaşam öyle gerçek dışı bir şey ki! Bence biz, var olduğumuz konusunda ciddi kuşkular duyuyoruz ve bunu kanıtlamaya kalkıyoruz.”

İnsan, doğası gereği iz bırakmaya meyillidir. Mısır piramitlerinin üstüne çıkıp ismini kazıyan asker gibi, günümüzde de herhangi bir tarihi esere ismini, sevdiğini kazıyan, kalp yapan insanlar var. Sokak duvarlarını boyayan grafiti sanatçıları, illegal olarak çizdikleri eserlerin altına isimlerini kazımaktalar. Birinin ismini bir yere kazıma konusunda Esaretin Bedeli filminde bir sahne vardır. Hapishaneden çıkan Brooks kaldığı odada duvara “Brooks Was Here” yazar. Belki klasik bir insan davranışını bu filmde göstermişler. Buna benzer bir örneği Ayasofya içerisinde de görüyoruz. 9. Yüzyılda bir Viking komutanı Ayasofya’nın duvarına “Halvdan Buradaydı” diye yazıyor.  İnsan bir şekilde fark edilmek istiyor. Ardından da hatırlanmak. En sonunda Dünyada yaşam sona erdiğinde, bıraktığımız izlere bakan farklı bir organizma şunu görecek: İnsan Buradaydı!

Yaşamı sınırlı olan insan için şu fani dünyada iz bırakmak demek, hayata olumlu dokunuşlar yapmaktır. Özellikle modern asırda, mağara duvarına iz bırakmaktan ziyade daha anlamlı izler bırakmanın sorumluluğu düşüyor hepimize. Barbaros Hayreddin Paşa:

 “Bir kişinin ki yardımcısı Allah ola,

 Var kıyas eyle ol ne şah ola.

 Er odur ki dünyada koya bir eser,

 Esersiz kişinin yerinde yeller eser.”

Asıl olan kendimizi ve bizden sonraki nesilleri de hayra ulaştıracak yollar açmaktır. İnsan, nasıl bir iz bırakacağına dikkat etmelidir. Şayet dikkat etmezse iz yerine kir bırakan da olabilir. Tabir caizse insanı unutulmaktan alıkoyacak şeyler geride bıraktıklarıdır. Tıpkı Benjamin Franklin’in dediği gibi: “Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız, ya okunmaya değer bir kitap yazın ya da yazılmaya değer işler başarın.”

Sözlerimi Baki ile bitirmek istiyorum:

“Âvâzeyi bu ‘âleme Dâvûd gibi sal
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş”

(Yüksek sesini bu aleme Davut gibi sal
Çünkü bu gök kubbede baki kalan ancak hoş bir seda imiş.)