-Bir Cumartesi Sohbeti- EŞEK VE EŞEKLİK

Eşeğin ve eşekliğin toplumsal ve kültürel hayatımızda önemli bir yeri vardır. Bu konuda yazılanlar edebiyat ve fikir dünyamızda yüklü bir külliyat oluşturmuştur.

Şair Şeyhî’den Şinasi’ye, Ziya Paşa’dan Mehmet Akif Ersoy'a kadar pek çok yazar ve mütefekkirimiz bu konuda kalem oynatmıştır.

Anonim edebiyatımızda eşek üzerine söylenmiş çok güzel sözler vardır. Tefekkür edildiğinde bunların yaşanmış olaylardan çıkarılmış ibretlik hayat dersleri olduğu kolayca anlaşılır.

Çocuklarını korumak veya çocuklarının gönlü hoş olsun diye yapmaması gereken şeyleri yapan anne-babaların durumunu anlatan şu beyit ne kadar güzeldir: 

 

Ehl-i keyfe keyf verir kahvenin kaynaması

Eşeği yoldan çıkarır sıpanın oynaması

 

İnsanlığın para pul veya servet ile ilgisinin bulunmadığını, giyim kuşamın veya mevki makamın ya da sahip olunan maddi şeylerin insana bir değer katmayacağını ifade eden “Kara eşek yular vurmayla katır olmaz.” atasözümüz ve aşağıdaki beyit bir başka güzelliktedir:

 

Adam adamdır eğer olmaz ise bir pulu

Eşek yine eşektir atlastan olsa çulu

 

Aynı düşünce Tanzimat şairi Ziya Paşa tarafından şöyle ifade edilmiştir:

 

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma

Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir

(Soysuz birinin üzerindeki elbise ona asalet katmaz. Altın işlemeli semer vursan eşek yine eşektir.)

 

Klasik Türk şiirinde genellikle olumsuz özellikleri belirtilerek insanla eşek arasında ilgi kurulmuş veya benzetmeler yapılmıştır. Enderunlu Hasan Yâver ve Hecrî’nin aşağıdaki beyitlerinde dinî konularda hoşgörüsü olmayan ve Allah’ın zâtındaki İlâhî güzelliği göremeyen sofular eşeğe benzetilmiştir:  

 

İlm-i cemâli sûfi-i har anlamak muhâl

Ma’lûmdur hakîkati ehl-i hakikate

(Güzellik ilmini, eşek sofunun anlaması imkânsızdır! Bu ilmin gerçek mahiyeti, hakikat ehlince bilinir.)

 

Hulle-i sündüs gelür sofîye gerçi hırkası

Çün hımâr-ı erzele palanı atlas çul gelür

(Nasıl ki soysuz eşeğe semeri atlastan bir çul gibi gelirse, sofuya da hırkası, altın işlemeli cennet elbisesi gibi gelir.)

 

Şair Necâtî ise aşağıdaki beytinde sevgilisinin mahallesine varıp ölmek isteyen rakibini eşeğe benzetir:

 

Kûyuna varub rakîb ölmek dilermiş dostum

Ne domuz kurbân olur ne cennete girer eşek

 

Eşek üzerine söylenmiş, yüzyılların süzgecinden geçerek bugüne kadar gelmiş çok sayıda birbirinden güzel ve anlamlı atasözlerimiz vardır.

 

Bunların çoğu, mecaz anlamda insana aktarılarak düşünülmelidir. İşte örnekler:

 

Eşeğe cilve yap demişler, tekme atmış.

Eşeğe marifetini göster demişler, yıkılıp ağnamış.

Eşeğe rakı içirmişler; çulunu bahşiş vermiş.

Eşeği dama çıkaran yine kendi indirir.

Eşeğin ölümü köpeğe düğündür.

Eşeğin yorulduğu yere han yapılmaz.

El eşeğinden suyun ortasında indirirler.

Eşek çamura çökerse sahibinden gayretlisi olmaz.

Eşek eşeği ödünç kaşır.

El elin eşeğini türkü çağırarak arar.

Ölmüş eşek kurttan korkmaz.

Eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesme; kimi uzun der, kimi kısa.

Eşeğini sağlam kazığa bağla kurt yerse yesin.

Ölme eşeğim ölme, yaz gelince yonca yiyeceksin.

Eşek hoşaftan ne anlar?

Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke'ye, eşek derviş mi olur taş çekmekle tekkeye?

Eşeğe semeri yük değildir.

 

Semer demişken bir semerci fıkrası ile yazımızı noktalayalım:

 

Tüm eşekler köy meydanında toplanmış hep birlikte tepinip oynamaya başlamışlar. Bu eğlenceye katılmayan yaşlı bir eşek duvar dibinde başını öne eğmiş düşünüyormuş.

 

Ona gelip: “Haberin yok herhalde, semercimiz öldü, bayram yapıyoruz, sen de gel demişler."

 

Yaşlı eşek: “Ne olmuş öldüyse?" demiş.

 

Diğerleri: "Artık sırtımız yara bere olmayacak, özgür olacağız..."

 

Yaşlı eşek sormuş: "Nasıl bir özgürlükmüş bu!"

 

Hep birden cevap vermişler: "Semerci olmayınca artık sırtımıza semer yapılmayacak, yük taşımaktan kurtulacağız, kırda bayırda istediğimiz gibi dolaşacağız..."

 

Yaşlı eşek: "Vay akılsızlar vay!" demiş ve gülerek devam etmiş:

 

"Bugün sevinçle tepineceğinize, aslında yas tutmalısınız. Şevket Usta iyi kötü sırtımızın ölçüsünü biliyor, bizi rahatsız etmeyecek güzel semerler yapmaya çalışıyordu. Yarın bir acemi semerci getirirler, sırtınız yaradan kurtulmaz. “

 

Sonunda yaşlı eşeğin dediği olur ve acemi bir semercinin yaptığı kaba saba semerlerle hepsinin sırtı yara içinde kalır.

 

Mehmet Âkif Ersoy’un “Semerci ve Eşekler” şiirinde belirttiği gibi hep bir ağızdan şöyle derler:

 

Nasıl da kadrini vaktiyle bilemedik, tuhaf iş:
Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!'

 

Hâl böyle olunca, semerciden kurtulmak yerine, eşeklikten kurtulmanın yolunu aramak lâzım. Zira, biz eşek kaldıkça, sırtımıza bir semer yapan mutlaka bulunur.

 

İyi hafta sonları diliyorum efendim, sağlıcakla kalın.