BİR ŞAİRİN HAZİN ÖLÜMÜ
-Boğaziçi’nde Bir Garip OrhanVeli-
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
______________________________
Asıl adı Ahmet Orhan olan Orhan Veli, 13 Nisan 1914’te İstanbul Beykoz’a bağlı Yalıköy’de, ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi.
Soyadı Kanunundan sonra aile “Kanık” soyadını alsa da o hep babasının adındaki Veli’den dolayı Orhan Veli olarak tanındı.
Babası Mehmet Veli Bey, Mızıka-i Hümâyun’da klarnist olarak yetişmiş, Cumhuriyet döneminde Cumhurbaşkanlığı senfoni Orkestrasının şefliğini yapmış, ülkedeki pek çok müzik kurumunun açılmasında ve yapılandırılmasında emeği geçmiş, mütevazı kişiliği ile tanınmış değerli bir müzisyendir.
Annesi ise Beykozlu Hacı Ahmet Bey’in kızı Fatma Nigâr Hanım’dır.
Orhan Veli’nin doğumundan 75 gün sonra Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Şairin çocukluğu bu yıllarda Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir’de geçer.
Yedi yaşındayken son Halife Abdülmecid’in Yıldız Sarayı’nda düzenlediği bir düğünde sünnet edilir.
Cumhuriyetin ilanından sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefliğine atanan babasının Ankara’ya tayininden sonra Orhan Veli, İstanbul’da başladığı ilkokulu Ankara Gazi İlkokulu’nda tamamlar.
Ortaokul ve liseyi, Ankara Erkek Lisesi’nde okuyan Orhan Veli’nin lise yıllarında edebiyat hocası ünlü yazar Ahmet Hamdi Tanpınar’dır.
Ortaokul döneminde Garip akımını birlikte başlatacakları Oktay Rifat Horozcu ile arkadaş olan Orhan Veli, bundan birkaç yıl sonra Halkevlerinde bir müsamere sırasında Melih Cevdet Anday ile tanışır.
Orhan Veli, aruz vezniyle yazdığı ilk şiirlerini lise yıllarında çıkardığı "Sesimiz" adlı okul dergisinde yayımlar.
Daha sonra dönemin en önemli edebiyat dergilerinden Varlık, İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılapçı Gençlik dergilerinde, bazen Orhan Veli bazen de "Mehmet Ali Sel" takma ismiyle yayımlar.
1932 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne giren ve bir süre okuyan Orhan Veli, okulu tamamlayamadan ayrılır ve Galatasaray Lisesi’nde öğretmen yardımcısı olarak görev alır.
1936’dan 1942’ye kadar, Ankara’da PTT Genel Müdürlüğünde çalışır.
1941’de liseden arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile ortaklaşa çıkardıkları “Garip” adlı şiir kitabıyla Türk şiirindeki yenileşme hareketini başlatır. Garip akımı, Türk şiir tarihinde büyük bir kırılmanın ve köklü bir değişikliğin ifadesi olur.
1 Ocak 1949’da on beş günde bir çıkarmaya başladığı YAPRAK dergisi, 15 Haziran 1950’ye kadar 27 sayı devam eder.
Son dönemlerinde ünlü masalcı La Fontaine’in 49 masalını ve Nasreddin Hoca fıkralarını manzum olarak yazar.
Orhan Veli’nin şiirleri; İngilizce, Fransızca, Almanca, Bulgarca, Yunanca, Rusça, Özbek Türkçesi gibi pek çok dille çevrilir.
Ayrıca vefatının ardından bazı şiirleri; Alpay, Hümeyra, Cem Karaca, Özdemir Erdoğan, Ahmet Özhan, Ruhi Su, Edip Akbayram, Zülfü Livaneli, Timur Selçuk, Hüsnü Arkan, Levent Yüksel gibi isimler tarafından bestelenerek şarkılaştırılır.
Orhan Veli, 1950 yılının Kasım ayında bir haftalığına gittiği Ankara’da bir gece, belediyenin açtırdığı bir çukura düşerek başından yaralanır. Beyin damarı çatlamıştır ancak kendisi bu durumu fark edemez ve İstanbul’a geri döner.
14 Kasım günü, bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken birden fenalaşır ve hemen hastaneye kaldırılır. Orhan Veli’nin düştüğünü ve bu nedenle beyin damarının çatladığını ne yazık ki doktorlar da anlamaz. Şaire “alkol zehirlenmesi” teşhisi konulur ve tedavi de buna yönelik yapılır.
Aynı gün saat 20.00’ye doğru komaya girer. Bütün çabalara, uğraşmalara rağmen 14 Kasım salı gecesi saat 23.20’de Cerrahpaşa Hastanesi’nde çok sevdiği yaşama veda eder.
Ardında Güzel Havalar, Dalgacı Mahmut, Anlatamıyorum, İstanbul Türküsü, Cımbızlı Şiir, Kitâbe-i Seng-i Mezar, İstanbul’u Dinliyorum, Hürriyete Doğru ve daha yüzlerce şiir bırakarak...
16 Kasım Perşembe günü şaire otopsi yapılır, beyin kanamasından vefat ettiği o zaman anlaşılır.
Şairin ölümü sanat çevrelerini, arkadaşlarını, tanıdıklarını, selam verdiği postacıdan devamlı gittiği pastanedeki garsona kadar herkesi derin bir üzüntüye sevk eder.
Ailesi perişan haldedir. Annesi Fatma Nigâr Hanım oğlunun intihar ettiği kanaatindedir. Gerçeğin aksi olduğunu zor kabullenir.
Sabahattin Eyüboğlu başta olmak üzere tüm dostları cenaze merasimi için oldukça yoğun çaba harcarlar.
Orhan Veli’nin dünya üzerinde en sevdiği yer Rumeli Hisarı ve İstanbul Boğazı’dır.
“Urumelihisarı'na oturmuşum;
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum…” demişti bir şiirinde. Arkadaşları da onu Rumeli Hisarı’ndaki kabristana defnetmeye karar verirler.
Tasarımını ünlü ressam ve karikatürist Abidin Dino’nun hazırladığı mezar, mimar Nevzat Kemal tarafından yapılır. Mezar taşındaki yazı ise Emin Barın tarafından yazılır.
Şairin cenazesi, 17 Kasım 1950 Cuma günü Cuma namazının ardından arkadaşları, edebiyat çevresi, siyasiler, üniversite hocaları, basın mensupları, sevenleri, okurları, kısacası Orhan Veli adını bilen çok büyük bir kalabalık tarafından kaldırılır.
Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyüboğlu kardeşler, Sait Faik Abasıyanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat Horozcu, Fikret Adil, Abidin Dino, Suat Taşer, Orhon Arıburnu gibi dostları tabuta omuz verirler.
Kortej, Divanyolu Caddesi’nden Cağaloğlu Yokuşu’na Gazeteciler Cemiyeti’nin önüne geldiğinde bayrak yarıya indirilir. Kitapçılar büyük şair için bir saygı duruşu olarak kepenklerini indirirler.
Otuz altı yaşındaydı. Ölümünün ardından Neyzen Tevfik şöyle der: "Yaprak'ından yararlandığımız verimli bir dal ansızın kırıldı, düştü. Toprağa, doğanın ta koynuna girdi."
Yazımı Halim Şefik’in onun için yazdığı şu dizelerle bitiyorum:
Morgta açılınca kafatası
Doktor beyler beyin gördüler.
İndirince ten kafesine neşteri
Doktor beyler yürek gördüler.
Yürekte ne gördüler dersiniz
Yürekte memleket gördüler
Dünya gördüler
Bir de dost gördüler
Ama bu işte doktor beyler
Doğrusu geç kaldılar
Çok geç kaldılar.