-Bizi Biz Yapan En Büyük Değerimiz- SES BAYRAĞIMIZ: TÜRKÇE

Çörçil’e sorarlar:

 

"Tercih etmek durumunda kalsanız İngiltere’yi mi istersiniz yoksa Şekspir'i mi?"

 

Çörçil, "Tabiî ki Şekspir’i isterim, çünkü Şekspir benim oldukça İngiltere gibi bir devleti dünyanın her yerinde kurabilirim.” der. 

 

Şekspir demek İngilizce demektir; İngilizce demek ise İngiltere demektir.

 

Bugün kreşlerde altlarına bez bağladığımız çocuklarımıza İngilizce öğretmeye çalışıyorsak bunun nedeni İngilizlerin dillerini sahiplenmeleri ve en uzak ülkelere kadar dillerini, kültür emperyalizminin bir aracı olarak kullanmalarıdır.

 

Milleti millet yapan unsurlardan olan kültür birliğinin temeli dildir.

 

Peyami Safa, "Dilini kaybetmiş bir millet, her şeyini kaybetmiş demektir." der.

 

Çünkü dil vatandır, namustur, onurdur, kimliktir; kısacası bizi biz yapan en büyük değerdir.

 

* * *

Milâdî ilk yüzyılda Romalılar tarafından toprakları işgal edilen Yahudiler, çeşitli baskı ve zulümlere maruz kalarak göçe zorlanırlar.

 

Tanrı tarafından kendilerine vaat edilmiş kutsal topraklar olarak bildikleri Filistin'den dünyanın dört bir tarafına dağılırlar.

 

M.S. 70 yılında kesin olarak terk ettikleri topraklara Birleşmiş Milletlerin yardımıyla 1948'de geri dönerek bugünkü İsrail devletini kurarlar.

 

Aradan geçen 1878 yılda sahip oldukları bütün zenginliklerini, vatanlarını ve özgürlüklerini kaybeden Yahudilerin, kaybetmedikleri iki şey vardı:

 

Dinleri ve dilleri.

 

Dinleri her zaman onlara, Nil'den Fırat'a kadar olan yerlerin "arz-ı mev'ud" olduğunu, yani Tanrı'nın kendilerine kutsal bir emaneti olduğunu söylüyordu.

 

Dilleri ise Mısır'dan, Rusya'ya, Kuzey Afrika'dan Batı Avrupa'ya, Arabistan Yarımadası'ndan Çin'e kadar dağınık halde yaşayan Yahudilerin birbirleriyle irtibat içinde olmasını, kültürlerini ve dinlerini unutmamalarını sağlıyordu.

 

Eğer Yahudiler, dillerini terk edip gittikleri ülkelerin dillerini benimsemiş olsalardı ne dinleri kalır ne de kültürleri kalırdı. Ebediyen bir araya gelemez ve tarihten silinip giderlerdi.

 

Milletleri ayakta tutan ve yaşatan dilleridir.

 

* * *

Türkçe, dünyanın en eski ve en zengin dillerinden biridir.

 

Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati't Türk isimli eserinin önsözünde, Hz. Peygamber'in Araplara Türkçe öğrenmelerini tavsiye ettiğinden bahseder ve eserinin Türkçe öğrenmek isteyen Araplara yardımcı olması için yazdığını belirtir.

  

Ali Şîr Nevâî, "Türkçenin derinliklerine dalınca gözlerime on sekiz bin âlemden daha büyük bir âlem göründü." der ve Türkçenin en az Farsça kadar zengin bir dil olduğunu ispatlamak için Muhakemetü'l Lügateyn isimli eserini yazar.

 

Türkologlar, Türkçe ilk yazılı kaynaklar olan Göktürk Yazıtları'ndaki dilin zenginliğine, gelişmişliğine bakarak Türkçenin tarihini, en az üç bin yıl öncesine kadar götürürler. 

 

Göktürk Yazıtları Milâdî 8. yüzyıla ait olduğuna, bugün de 21. yüzyılda yaşadığımıza göre Türkçenin yaklaşık beş bin yıldır yeryüzünde konuşulan bir dil olduğunu söylersek abartmış olmayız.

 

Bilge Kağan'dan Mustafa Kemal Atatürk'e kadar Türk devlet adamları dilimizin üzerinde titremişler, onu geliştirmek ve yüceltmek için gayret göstermişlerdir.

 

Kaşgarlı Mahmut'tan, "Bu dil ağzımda annemin sütüdür." diyen Yahya Kemal Beyatlı'ya; Ali Şîr Nevâî'den, "Türkçe, benim ses bayrağım!" diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya kadar binlerce şair ve yazar bu dili kuyumcu titizliğiyle işleyerek bugüne getirmişlerdir.

 

Azerbaycanlı şair Bahtiyar Vahapzâde'nin, "Menim Anam" şiirinde söylediği gibi sevincimizi, üzüntümüzü, şiirimizi, nağmemizi ifade ettiğimiz dilimiz, "bizi biz yapan" değerlerimizin başında gelir.

 

Savadsızdır

Adını da yazabilmir

Menim anam

Ancak mene

Say öğredip

Ay öğredip

İl öğredip

En vacibi dil öğredip

Menim anam.

Bu dil ile tanımışam

Hem sevinci

Hem de gamı

Bu dil ile yaratmışam

Her şiirimi

Her nağmemi.

Yoh, men heçem

Men yalanam

Kitap kitap sözlerimin

Müellifi menim anam.

 

* * *

Şunu herkes bilmeli ki; Türkçeyi yok saymak isteyenler Türk'ü yok saymak istemektedirler.

 

Kaybettiğiniz bir vatanı tekrar alabilir ya da bir başka toprak parçasını kendinize vatan yapabilirsiniz; ancak dilinizi kaybederseniz her şeyinizi kaybedersiniz.

 

Tarih bunun sayısız örnekleriyle doludur.

 

Ne mutlu bize ki; bugün Makedonya'da, Bosna'da, Bulgaristan'da, Romanya'da, Yunanistan'da, Kıbrıs'ta, Irak'ta, İran'da, Suriye'de, Afganistan'da, Özbekistan'da, Kazakistan'da, Kırgızistan'da, Türkmenistan'da, Kırım'da, Kafkasya'da, Doğu Türkistan'da, Sibirya'da ve daha sayamadığımız coğrafyalarda yaklaşık 400 milyon Türk'ün ana dili olarak Türkçe konuşulup yazılmaktadır.

 

Anayasamızın 3. maddesinin ilk cümlesi şöyledir:

 

TÜRKİYE DEVLETİ ÜLKESİ VE MİLLETİYLE BÖLÜNMEZ BİR BÜTÜNDÜR. DİLİ TÜRKÇEDİR.

 

Bilge Kağan'ın dediği gibi "üstte mavi gök çökmedikçe, altta kara yer delinmedikçe" Türkçe konuşulmaya ve yazılmaya devam edecek ve dünyadaki Türk varlığı ebediyen yaşayacaktır.