Toplumda bizi biz yapan değerler arasında iletişim örgüsü yer alır. İletişim kurarken, kendi kimliğimizi doğru bir şekilde oluşturmak gerekir. Bizi güçlü kılan bulunduğumuz statü ve koltukların, karakterimizin bir parçası haline gelmesidir. İletişim göründüğü gibi iki kişinin anlaşması değildir.
Mevlana Celaleddin-i Rûmî “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.” der. Kendimizi ifade etmek için doğru kelimeleri seçmeliyiz. İletişim bizi biz yapan en önemli beyin fırtınasıdır.İnsanları anlamanın en iyi yolu iletişim kurabilmektir. İletişimi etkili kılan iletişim boyunca %7 sözlü, %38 ses tonu, % 55 beden dilidir. Dinleme iletişimi güçlü kılan olgunun başında gelir. Karşıdaki kişinin neyi ne maksatla söylediğini anlamaya çalışmaktır. Dinleme becerisi gelişmemesi sebebiyle, çoğu kez anlatılmak istenen ile anlaşılan şey aynı değildir. Kişilerin kendi önyargıları, anlayış seviyeleri, dünyaya bakış açıları, karşımızdaki kişinin söylemek istediklerinin doğru anlaşılmasını çoğunlukla engeller. Bazen, “seçici dinleme”dediğimiz, sadece duymak istediklerimize ilgi gösterme söz konusudur. İnsanların kendi kimlikleri ile çelişmelerinin nedeni; geçmişte yaşadığı sorunlardır. Etkili iletişim kurabilme yeteneği, çalışma yaşamında ve tüm yaşamda, etkisi yadsınamaz ölçüde önemli becerilerden biridir. İletişim olmasa, her birimiz sadece kendi tecrübelerimize dayanarak hareket eden bireyler oluruz; tek boyutlu değerlendirmeler içinde, yaşamla ilgili hiç bir konuda değişik farkındalıklar oluşturamayız ve ilerleme kaydedemeyiz.
“İletişim Kurma” düşüncesinin doğması, tecrübeleri ve duyguları aktarma yeteneği, insan ırkının gelişmesine olanak vermiş; bilgilerin ve tecrübelerin paylaşılması, sorunların çözümü ve gelişmelerin hızlanmasında önemli bir başarı olmuştur. İş yaşamı açısından değerlendirecek olursak bir kurumda, bir insan topluluğundan başka bir şey olmadığına göre, kurumda çalışanların etkili bir iletişim kuramamaları durumunda yaşanacak zaman ve iş kaybı, insanlar arasındaki sürtüşmeler, bir takımın, verilen görevi yerine getirme arzusunu köreltir ve ilişkilerin bozulmasına yol açarak kalıcı zararlar yaratır. Yapılan araştırmalar, insanların iş yerlerinde karşılaştıkları problemlerin büyük çoğunluğunun kaynağında kötü iletişimin yattığını göstermektedir.
İnsanları motive etme, sorumluluk verme, düzenlemeler yapma, sorun çözme ve bilgi toplama becerilerinizin hepsi, başkalarıyla iletişim kurma yeteneğinizle doğrudan ilişkilidir. Günümüzde iletişim,satranç tahtasındaki taşlar misali herkes istediği piyonu almaya evrildi. Olayların görünmeyen yüzü olan şah ve ona hizmet eden vezirin hamleleri ile şekil almaya başladı. Satranç ile hayat arasındaki en büyük fark, satranca dair tüm kuralları bilmenizdir. Taşların tam olarak nerede olduğunu, nasıl hareket edeceğini bilirsiniz. Hayatta ise bu böyle değildir, düşmanlarınızın yeteneklerinin ne olduğunu hatta düşmanlarınızın kim olduğunu bile bilemeyebilirsiniz. Nasıl yaşayacağınız ile ilgili bir kural kitapçığınız olmadığı gibi, satrançta neredeyse var olmayan şans faktörü hayatta her zaman belirleyici olabilir. Satrançta kazanmak, önce çalışmak sonra yetenekle ilgilidir. Oysa özellikle kapitalist dünyada kazanmak için ikiyüzlü, acımasız ve konformist(sorgulamadan itaat eden) olmanız yeterlidir. Satrançta tüm kararları siz veriyorken hayatta verdiğiniz kararlar, içinde bulunduğunuz sosyoekonomik şartlara sıkı sıkıya bağlıdır. Satranç sıfır toplamlı bir oyundur, biri kazanırken diğeri kaybeder, beraberlik durumunda ise puan bölüşülür. Hayat; şahmat satranç tahtasında görünen değil, gerçeğin ta kendisidir. Tarihte buna benzer yaşanmış olayı unutmayın: Rueben Fine;”Bir keresinde yaklaşık 40 kişi önemli bir oyunu canlı olarak izlemektedirler. Oyunculardan biri bir Piyon alttadır ve yeterli kompansasyon olup olmadığı tartışılmaktadır. Ustalardan biri Fine’ın “Piyon kaybetmektense parmak kaybetmeyi tercih ederim” sözünü anımsatır. Büyükusta Roman Dzindzichashvili şöyle cevaplar ” Bu kimin Piyon’u ve kimin parmağı olduğuna bağlıdır.”der.