“Cimri”, “pinti”, “hasis”, “nekes”, “bahil” kelimeleri, Türkçedeki “eli sıkı” kelimesinin karşılığı olan kelimelerdir.
Bunlardan “cimri” ve “nekes” kelimeleri Farsça; “bahil” ve “hasis” Arapçadır.
“Pinti” kelimesi ise dilimize Ermeniceden girmiştir. Ermenicede “pis, murdar” anlamına gelene kelime Türkçede “eli sıkı” anlamı kazanmıştır.
Bu kelimelerden kullanımı en yaygın olanı cimri kelimesidir. Kelime, Farsçada “soysuz, edepsiz, yüzsüz, dilenci” gibi anlamlara gelirken Türkçeye girdiği ilk yıllarda “fakirlik, yoksulluk” anlamında kullanılmış, 16. yüzyıldan sonra ise “eli sıkı” anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
Cimrilik bir kişilik bozukluğudur. Cimrilerin hayatında para, bütün insanî değerlerin yerine konulan âdeta bir tapınma aracıdır.
Cimri, parasını gelecek için biriktirmez, şimdi veya sonra harcamak için de saklamaz; sadece elinde tutmak ister. Bundan dolayı halk arasında cimriler “varyemez” denir.
Cimriliğin karşıtı olarak nitelendirilen cömertlik ise kendine ait bir şeyi kolayca verebilmeyi, ikram edebilmeyi ifade eder.
Kadim kültürümüzde cimriler yerilmiş, cömertler övülmüştür. Kutadgu Bilig’te, Atabetü’l Hakâyık’ta cömertlerin övgüye, cimrilerin sövgüye lâyık olduğunu belirten beyitler vardır. Bu eserlerde, yöneticilerin yiğit, cömert ve alçakgönüllü olması gerektiği vurgulanmıştır.
Dede Korkut Hikâyeleri’nde Dirse Han, oğlu kızı olmadığı için kendisini kara çadıra oturtan Bayındır Han için; “Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü, soframdan mı gördü. Benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu. Benim ne suçum oldu ki beni kara otağa kondurdu?” der.
Buradaki “kılıç” yiğitliği; “sofra” ise cömertliği ifade eder.
Cimrilerin dostu olmaz. Son yüzyılın önemli fikir adamlarından merhum Ali Fuad Başgil (ö. 1967) “Dost kazanmak için cömert ol, bil ki hasîsin dostu yoktur.” der.
Âlemlerin Resûlü de “veren elin alan elden hayırlı” olduğunu buyurmuş ve cömertliği şu şekilde tavsiye etmiştir:
“Dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Bu mala gönül hoşluğuyla sahip olanların malı bereketlenir. Hırs ve tamahla sahip olanların ise, tıpkı doymak bilmeyen bir kimse gibi malının bereketi kaçar. Veren el, alan elden hayırlıdır.”
“PİNTİ HAMİT”
Cimrilerin pîri kabul edilen Pinti Hamit, Fatih Sultan Mehmet zamanında İstanbul’da yaşamış cimriliği ile meşhur bir tüccardır.
Hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi yoktur. Nasrettin Hoca gibi, Bekri Mustafa gibi zamanla fıkra tiplerinden biri olarak Türk kültüründe yerini almıştır.
Onunla ilgili ilk fıkrayı 16. asır şairlerinden Lâmi’î Çelebi’nin Letâif adlı eserinde görüyoruz. Lâmi’î Çelebi’nin anlattığına göre Pinti Hamit İstanbul’un zenginlerindendir; fakat aşırı cimriliği sadece İstanbul’da değil her tarafta anlatılmaktadır. Zengin-fakir, büyük-küçük herkes onun bu özelliğini bilir.
Pinti Hamit bir gün hasta olur. Dostlarından biri “geçmiş olsun” ziyaretine gelirken bir soyulmuş tavuk getirir. Pinti Hamit’in Devlet adında yemeklerini pişiren oldukça yaşlı bir cariyesi vardır. Pinti Hamit cariyesini çağırarak şöyle der:
“Devlet, şu tavuğu çömleğe koyup ocağa vur. Bir süre kaynatıp suyundan bana bir çorba pişir. Yine tavuğu saklayasın. Yarın dahi ölmezsek bir çorba daha yaparsın.”
Bu tavuktan çorba yapma işi üç-beş gün devam eder. Devlet, tavuğu kaynatıp kaynatıp çorba yapar, Pinti Hamit de içer. Sonunda Devlet bir gün tavuğu çömleği ile götürür Pinti Hamit’in önüne koyar:
“Efendi tavuğun işi bitti ve her gün kaynamak canına yetti. Bir daha kaynarsa dağılır gider. Ondan sonra bir işe yaramaz, en iyisi, onu şimdi yiyin gitsin.” der.
Pinti Hamit tavuğu inceledikten sonra Devlet’e dönüp şöyle der:
“Bu tavuğu bir daha kaynat, fakat dağıtma. Çorbasını bana içir, etini zayi etme. Vasiyet edeyim ki eğer bu hastalıktan ölürsem bu hizmetine karşılık seni âzat etsinler.”
Devlet’in sabrı tükenmiştir:
“Efendi sen sağ ol ve devletle sıhhat bul. Ben âzatlıktan falan vazgeçtim. Sen artık tavuğu âzat et.” der.”
19. asır ediplerinden Süleyman Fâik Efendi’nin Mecmua isimli eserinde ise Pinti Hamit’le ait şu olay anlatılır:
“Cimrilikle meşhur olan Pinti Hamit, bir gün hasta olup kendisine ilaç vermesi için bir doktor getirtmiş.
Doktor, Hamit’in ne kadar cimri olduğunu bildiğinden peşin olarak kendisine kırk kuruş verilirse muayene edeceğini söylemiş.
Bunu duyan Pinti Hamit, “Yarın gel sana cevap vereyim.” demiş.
Doktor gittikten sonra mahalle imamını çağırtarak ona sormuş: “Ben ölürsem cenazemi kaç kuruşa kaldırırsın?”
İmam da “Yirmi kuruşa kaldırırım.” dediğinde Pinti Hamit, “Bu şekilde ölmek doktora görünmekten kârlı oluyor.” diyerek ertesi gün doktoru kovmuş.”