DERİN YOKSULLUK

Markete her girdiğimde düşünüyorum, bu insanlar sahip oldukları gelirleriyle kendilerini bıraktık, evlatlarına ne yedirip ne içiriyorlar diye.

Rakamlar yalan söylemez. Size derin yoksulluğa dair onlarca rakam verebilirim. Ancak rakamlar içinde boğulmak da, boğmak da istemiyorum.

Yoksulluk ya da fakirlik tanım olarak günlük temel ihtiyaçlarının tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olamamaktır.

Bir tarafta korkunç bir kazanç, inanılmaz lüks harcamalar, diğer tarafta elektriğini, suyunu ödeyemeyecek durumda olan insanlar. Bir bakın çevrenize, hiç mi yok o insanlardan çevrenizde ? Görünmez mi o insanlar ya da sizler mi görmüyorsunuz ? Şükür edebiyatı yaparak taş altında kurbağa gibi yaşamalarını normal mi görüyorsunuz ? Vicdanınız bu kadar mı karardı ?

Uygulanan yanlış politikalarla konut satın almayı bir kenara bırakın, oturulabilir bir daire kiralayabilmek bile bu asgari ücretlerle, hele de emekli maaşlarıyla artık imkansız hale geldi. Konut ya da araba almayı da boşverin, bu gibi derin yoksulluk yaşayan insanların, karınlarını doyurabilmeleri bile bugünkü şartlarda imkansız. Ha eğer siz karın doyurmaktan bulgurla, unla, çorbayla karın doyurmayı anlıyorsanız, kendinize eti, sütü, balığı, sucuğu, pastırmayı, bonfileyi, pirzolayı, tatlıyı, pastayı layık görüp de, yoksulluk içindeki insanları bunlara layık görmüyorsanız onu bilemem.

Hal böyleyse de çıkıp kardeşlikten, hele de din kardeşliğinden, aynı gemide olmaktan dem vuramazsınız. Gerçekten vicdanınız elveriyor mu, bunca zenginlik, şatafat ve lüks içinde yaşarken, insanların üç kuruş para için hayatlarının en güzel yıllarını harcamalarına ? Başınızı yastığa koyduğunuzda, rahatlıkla, huzur içinde uyuyabiliyor musunuz ? Sizler semirdikçe, malınıza mal, paranıza para kattıkça, doymayan nefsinizi, iştahınızı besledikçe, birilerinin hayatlarını hunharca yediğinizin farkında değil misiniz ? Farkındasınız da umursamıyor musunuz ?

Nerdesiniz din adamları ??? Her vaazda anlatsanıza bunları. Neden susuyorsunuz ? Neden deve kuşu gibi başlarınızı kuma gömüp, görmezden geliyorsunuz ? Vaazlarınızda neden israfın haram olduğunu haykırmıyorsunuz ? Hep başkalarının öbür dünyadaki vereceği hesapları anlatacağınıza, biraz da kendinizin öbür dünyada nasıl hesap vereceğinizi sorgulayın.

En sevdiğim deyimlerden biridir; Less is more. Az çoktur, azı karar çoğu zarar olarak çevirebiliriz. Sadelik güzeldir, iyidir de diyebiliriz. Hep daha fazlasını istemeye, hep daha pahalısını, gösterişlisini almaya yönelen ve bunlarla kendilerini var ettiğini zanneden şımarık ve zavallı insanlar her geçen gün artmaya devam ediyor. Freni boşalmış kamyon gibi bayır aşağı hem kendilerini, hem de insanları amansız bir uçuruma doğru götürdüklerinin farkında bile değiller. Sanırım Gandi’nin sözüydü: Mütevazı yaşamalısın ki, diğer insanlara da yaşam hakkı tanıyabilesin.

Kendini bilen, kendine güvenen insanların markayla, lüksle, aşırı tüketimle işleri olmaz. Kendini bilmeyen, güvenmeyen, bomboş, çapsız insanlar markayla kendilerini var etmeye çalışırlar. Aslında kendileri de farkındadır zavallı olduklarının, ama toplum içerisinde bu şekilde daha çok kabul gördükleri için, bu yaşam tarzlarını sürdürmek, markayla var görünmek zorundadırlar.

Gerçek yoksulluğu yaratanlar da aslında bunlardır. Bu gibi insanlar tükettikçe fabrikalar üretmek zorunda. Üretirken de rekabet adına çalışanlarına ne kadar az verirlerse, o kadar büyük kazançlar elde edeceklerdir.

 

 

NE OKUYALIM

Nöbetleşe Yoksulluk, Oğuz Işık, M. Melih Pınarcıoğlu

NE İZLEYELİM

Yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in yaptığı, başrolünü Tarık Akan’ın oynadığı Canım Kardeşim.