GÜNÜMÜZÜN MANKURTLARI

GÜNÜMÜZÜN MANKURTLARI

Efsaneye göre Kırgız ülkesi Jan-Juanlar tarafından işgal edilir.

Bu vahşi kabile, güçlü Kırgız gençlerini kaçırarak onlara şöyle bir işkence uygular:

Usturayla kazıdıkları gençlerin kafasına yeni kesilmiş bir devenin ıslak boyun derisinden bir şapka geçirilir; sonra genç, kızgın çölde günlerce aç, susuz bırakılır.

Bu süre içinde ıslak deve derisi kurumaya ve gencin başını mengene gibi sıkmaya başlar.

Öyle bir zaman gelir ki deve derisi ile gencin başının derisi birbirine yapışır.

Bu arada saçlar da dışarıya doğru uzayamadığı için geri kıvrılarak beyne doğru uzar ve kişiye müthiş bir acı verir.

Güneş altında günlerce bu işkenceye tabi tutulan gençlerin büyük bir kısmı ölür, sağ kalanlar ise akıl ve hafıza kaybına uğrar. Geçmişine ait hiçbir şeyi hatırlamaz, kim olduğunu, annesini, babasını, kardeşini, evini, yurdunu, her şeyi tamamen unutur.

Ortaya çıkan bu duruma “mankurtlaşmak” veya “mankurt olmak” denir.

Mankurt olan kişiler, bir robottan farksız, sadece efendilerinin dediğini yapar; ekmek ve su karşılığında şartlandırılarak onlara koyun, keçi ve at sürülerini gütmek, odun taşımak, tarlada çalışmak gibi birtakım işler yaptırılır.

Efsanede, Dönenbay’ın eşi Nayman Ana, mankurt yapılan on dokuz yaşındaki oğlunu düşmanlarının elinden kurtarmaya çalışırken Jan-Juanlar “O senin düşmanın, sana kötülük yapmak istiyor.” diyerek oğlundan anasını öldürmesini isterler.

Nayman Ana’nın oğlu, efendilerinin dediğini yapar ve anasını kalbinden bir okla vurarak öldürür.

O sırada bozkırda bir rüzgar çıkar ve Nayman Ana’nın ruhu bir kuş olup oğlunun başının üstünde “Senin atan Dönenbay, sen Dönenbay’ın oğlusun!” diye defalarca haykırarak sonsuzluğa karışır gider.

Kırgızlar, geceleri bozkırda acı acı öten kuşa “Dönenbay Kuşu” derler ve Dönenbay kuşunun her ötüşünde bu acı olayı hatırlarlar.

Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov, bu efsaneyi, roman tekniği içinde “Gün Olur Asra Bedel” isimli eserinde mükemmel bir şekilde anlatır.

.....

“Mankurtizm” günümüzde bilimsel bir terim olarak sosyal psikoloji alanında yerini almıştır.

Kendi milletine yabancılaşan, köklerinden kopmuş, tarihini, inancını, kültürünü tanımayan ve inkar eden kişilere “mankurt” denmektedir.

Dünyanın egemen güçleri, toplumları mankurtlaştırmak için proje üstüne proje üretmekte, “geçmişini unut, kim olduğun önemli değil, geleceğini düşünme, içinde bulunduğun anı yaşa!” gibi sözlerle insanları uyuşturmaktadır.

İkbal ve istikbal kaygısıyla ya da karınlarını doyurmak ve dünyevî birtakım çıkarlar uğruna efendisinin/efendilerinin her dediğini yapan, “kimliğini kaybetmiş” binlerce gencimizin içler acısı halini görünce Türk milletini benliğinden uzaklaştırarak kendilerine köle yapmak isteyenlerin bir noktaya kadar başarılı olduklarını söylemek yanlış olmaz herhalde!..

Tek umudumuz ve biricik tesellimiz ise “muhtaç olduğu kudreti damarlarındaki asil kanda” hisseden Türk gençlerinin varlığıdır.


Onlara selam olsun.