‘İsim’ (Arapça, ism; İbranice, şem; Akatça, şumu), ad… İsim, insanın kimliğinin bir parçası… Bir ismin anlamı, onu taşıyan kişinin hayatında ve karakterinde önemli bir etken… İsim, sadece bir kelime değil, aynı zamanda bir hikâyenin başlığı… İsim, insanın ruhuna dokunan bir melodi… Bir ismin ardında, bir ömürlük anılar saklı… İsim, canlı veya cansız tüm varlıkları, kavramları ve olayları ifade eden sözcük… İsim, varlıkları tanımamızı, anlatmamızı ve onları birbirinden ayırt etmemizi sağlayan kelime… İsim… Somut isim; gözle görülen veya elle tutulan varlıklara (masa, sandalye, kalem vb.) verilen isim… Soyut isim; gözle görülemeyen veya elle tutulamayan kavramlara (sevgi, adalet, mutluluk vb.) verilen isim… Özel isim; evrende eşi benzeri olmayan varlıklara (Ali, İstanbul, Türkiye vb.) verilen isim… Cins (tür) isim; aynı türden olan canlı veya cansız tüm varlıkların ve kavramların (kitap, kurt, çiçek vb.) adı… Tekil isim; bir tane olan nesne veya varlık (kitap, kalem vb.) için kullanılan isim… Çoğul isim; birden fazla olan nesne veya varlık (kitaplar, kalemler vb.) için kullanılan ad… Topluluk İsmi; tekil görünümlü ancak çoğul anlamlı olan (millet, ordu vb.) isim… ‘İsim’ olmadan, bilmek mümkün değil… Kutsal buyruk: “Allah, Âdem'e isimlerin hepsini öğretti.” (Bakara 31)…
İsim, insanın kimliğinin belirlenmesinde son derece önemli… Bir birey, ismiyle tanınır ve ismiyle var olur… İsim, kişinin kimliğini, aile bağlarını, inancını ve kültürel geçmişini yansıtır… Bir kişinin ismi söylendiğinde; o isimle ilgili belirli bir algı oluşur… Bir ismin taşıdığı anlam ya da isme yüklenen anlam mühim… İsim, dilin ve kültürün bir yansıması… Bir toplumun kültürel değerleri, tarihî olayları ve coğrafî özellikleri, isimlerin seçiminde ve kullanımında büyük rol oynamakta... Bazı kültürlerde bir isim, kişinin doğduğu güne, ailenin kökenine veya dinî inançlarına bağlı olarak verilmekte… Bir bireye verilen isim, bireyin kültürel kimliğini ve toplumsal aidiyetini yansıtan güçlü araç olarak kullanılmakta… İsimler, zamanla değişebilir ve evrim geçirebilir… Toplumsal değişiklikler, savaşlar, göçler ve kültürel etkileşimler isimlerin evriminde etkili olmuş… Mâziden günümüze intikal eden bazı isimler hâlâ kullanılmakta; bazı isimler ise zamanla unutulmuş veya farklı hâle gelmiş… Uygarlıkların birbirlerini etkilemesiyle, küreselleşme ve teknolojik gelişim nedeniyle, isimler arasında uluslararası bir etkileşim de söz konusu… Her bir şey, isim… İsim, harekete geçtiğinde fiile dönüşmekte… Eylemin de bir ismi var… İsim, hangi dilde olursa olsun, konuşulan, yazılan, düşünülen ve hissedilen her bir şey, isim… Her bir harf, her bir rakam, her bir ses, her bir formül, her bir ölçüt; isim… İsmin, günümüzde çıktığı zirve nokta; DNA, IBAN, kimlik numarası vb. sayısal kodlama…
Dilimizden, yabancı kelime diye attığımız her bir isim, içler acısı bir durum… Arapça diyerek sözlükten binlerce kelime attık… Attık da ne mi oldu? Attığımız sözcüğün yerine başka dillerden sözcükler kondu… Ya da uyduruk sözcükler kondu… Elbette konuştuğumuz, yazdığımız, iletişim kurduğumuz dilimize sahip çıkmamız gerek… Ancak dillerin birbirine olan etkileşimini de göz ardı etmemek lâzım… Meselâ, İngilizce'de ‘safari’, Arapça ‘seferi’den, ‘sirup’, ‘şurup’tan gelmekte… Dilimizde, yabancı sözcük diye çöpe ata ata sadece ‘anlamak’ diye bir kelime bırakmışız... Hâlbuki Osmanlı Türkçesinde anlamanın birçok farklı ismi vardı… Dirâyet, akılla anlamak… Rivâyet, nakille anlamak… Hidâyet, yürekle anlamak… Firâset, düşünerek anlamak… Kırâat, okuyarak anlamak… Fehm; bir konuyu anlamak ve kavramak… İbâdet, tüm benlikle hissederek anlamak… Türkçe'mizde yabancı kelimelerin bulunması son derece normal bir durum, Türkçemizi ifsat etmemesi kaydıyla… Medeniyet bütün insanlığın ortak kazanımı… Türkçe’mize geçen yabancı sözcüklerin sayısı… Arapça 6467, Fransızca 5253, Farsça 1359, İngilizce 485, Rumca 400, Almanca 98, İtalyanca 89, Latince 78, Yunanca 48, Rusça 44, İspanyolca 33, Ermenice 24, Slavca 24, Soğdca 24, Bulgarca 19, Macarca 9, Japonca 9, İbranice 7, Moğolca 4, Portekizce 3, Norveçce 2, Fince 2, Korece 1, Arnavutça 1 kelime… Meselâ, ‘Cumhuriyet, halk, devlet, hukuk, hürriyet, adalet, milliyet, vatan, şehit, akıl, aile, ahlâk’ Arapça… ‘Laik, sosyal, çevik, bürokrasi, televizyon, radyo, terör, abajur’ Fransızca… ‘Zengin, aferin, bahçe, bülbül, can, canan, abdest’ Farsça… ‘Politika, gazete, alaturka, banka, çapa, çimento, fabrika’ İtalyanca… ‘Bot, cips, futbol, hostes, e-mail, kariyer, lobi, linç’ İngilizce… ‘Avlu, bezelye, domates, fener, zoka, çerez’ Rumca… ‘Dekan, filinta (tüfekten daha kısa, elde taşınabilir, kısa ve yivsiz namlulu, ateşli bir silah; güzel ve yakışıklı, erkek güzeli), kuruş, otopark, şalter, vokal, panzer’ Almanca… ‘Tekvando’ Korece… ‘Plaçka’ (ganimet, çapul, vurgun) Arnavutça… Diyelim ki ‘ahlâk’ kelimesini attık, yerine ne koyacağız, ‘etik’ mi? O da Türkçe değil, Latince… Kelime fukarası olmanın bir âlemi yok… İsimdeki duyguyu ve düşünceyi yok ederek, dilimiz tahribata uğramış… Bu, aslında, duygularımıza ve düşüncelerimize yapılan darbe olsa gerek… Farklı sözcüklerin tek bir sözcüğe yüklenerek, duygu ve düşünce dünyamız katledilmiş… Netice vahim hâle gelmiş… Sözüm ona, globalleşmeyi, evrensel yaklaşımları tercih edenler, nedense, konu günümüz Türkçesi olunca, dilimize güya iyilik yapmak adına kökü olmayan, Türkçemizi sunî/yapay ve zorlamalı bir dil hâline getirmede ırkçı takılmışlar… Baba ile oğul, dede ile torun birbiriyle anlaşamaz hâle gelmişler… Anlaşma sisteminin bozulduğu yerde, hangi değer ve sahip olunan öz değer sağlam kalabilir ki? Aynı dili konuştuğumuzu sandığımız Türkçemizde yapılan tahribat, geçmiş ile bugünümüzü ve geleceğimizi birbirinden koparmış… Türkçemizdeki bu elim durum, Türk dünyasını dilsiz, sözsüz, sazsız hale dönüştürmüş… İş öylesine bir noktaya taşınmış ki, kullanılan sözcüklere göre ne olduğumuz ne olmadığımıza karar verilir hâle gelinmiş… Türkçemizde kelime dağarcığımız çok daha zengindi; en az 3000 kelimeyle konuşabilmekteydik, bir zamanlar… Günümüzde ise, günlük 200-250 kelime ile konuşmaktayız… Bu, Fuzulî'yi, Bakî'yi, Kâtip Çelebi'yi, Yahya Kemal’i ve bilumum geçmişimize ait her bir değeri anlayamamak demek; kadim medeniyet bağlarımızdan kopmak demek…
Dildeki gelişim, süreçler gerektirir. Kelimeleri şu ya da bu gerekçelerle dilden atmak, süreçleri sıfırlamak anlamına gelir. Her şey sil baştan… Dil bozulunca, iletişim felç olur… Daha vahim olan durum, yazımız üzerinde yapılan tahribat… Lisan/dil ve yazısını yitiren bir millet geçmişe ait belleğini kaybeder; kendi kültürüne ve tarihine yabancılaşır, millî hafızası sıfırlanır… Mazimizle atimiz arasına köprü kurabilmenin yolu tarih boyunca kullandığımız alfabeleri (Göktürk Alfabesi, Uygur Alfabesi, Arap/İslam Alfabesi, Kiril Alfabesi, Latin Alfabesi) de öğrenmekten geçmekte… Türkler arasında en yaygın alfabe, Latin ve Kiril alfabeleri... Karay Türkleri gibi Yahudi Türk toplumları, İbrani alfabesini de kullanmışlar... Ermeni alfabesi, Hint alfabesi, Çin alfabesi gibi alfabeleri kullanan küçük Türk toplulukları da olmuş… Türkçeyi Arap/İslam harfleriyle ilk defa yazanlar 10. yüzyılın ortalarında İslâm dinine giren Karahanlılar olmuş; ancak bu dönemden kalma, 11. yüzyılın son çeyreğinden önceye ait Arap/İslam harfli bir Türkçe metne rastlanmamış… İslam'ın kabulü sonrasında Karahanlılar eski Uygur, Moğol ve Mançu alfabelerinin atası olan Soğd alfabesinden türetilmiş olan Uygur alfabesini benimsemişler ve Türkçeyi resmî dil olarak kullanmışlar… “Kutadgu Bilig” ve “Atabetü’l Hakayık” Uygur alfabesi ile yazılmış…
Çinli filozof Konfüçyüs’e: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adâlet yoldan sapar. Adâlet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” demiş… Dilimize sahip çıkmamız; varlığımızın, kimliğimizin ve bekamızın teminatı…
Selam, sevgi ve saygılarımla.
https://bit.ly/muzafferceven kanalımı takip etmeniz dileğiyle…