Zaman, vatanımızın üstünde kara bulutların dolaştığı kötü bir zamandır. Üç kıtada at koşturup, yedi deryada donanma yüzdüren Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı sonunda dağılmıştı.
Anadolu'nun yiğit evlatları, birbirinden binlerce kilometre uzaklıktaki cephelerde, imparatorluğun bir gün daha ayakta kalması için kan dökmüş, can vermiş; ancak mâkûs talihi tersine döndürememişti.
Yemen çöllerinde, Çanakkale siperlerinde, Galiçya pusularında, Trablusgarp sahillerinde, Sarıkamış dağlarında, Filistin ovalarında verilen şanlı mücadelede yüz binlerce Mehmetçik şehit oldu.
Türk Milleti tarihinin en kötü günlerini yaşıyordu. Düşmanlarımız sadece vatanımızı elimizden almak istemiyor, Türk Milletini toptan yok etmek, tarihten silmek istiyordu.
Şehit kanlarıyla sulanmış aziz vatanımız ve milletimizin geleceği tehlikedeydi! Dinimiz, Kuran'ımız, özgürlüğümüz, namusumuz, şerefimiz tehlikedeydi.
Bu durum karşısında, Anadolu'da yeni bir direniş, yeni bir mücadele başladı.
Kuvayı Milliye!
Türk Milletinin, Birinci Dünya Savaşından sonra sağ kalan son evlatları Mustafa Kemal'in önderliğinde Kuvayı Milliye sancağının altında toplanıyordu.
Parola: "Ya istiklâl, ya ölüm!"dü.
İşte böyle bir ortamda, Eskişehir ili Aşağı Kuzfındık Köyü'nün eli silah tutan tüm erkekleri cepheye gitmişti. Köyde sadece yaşlı erkekler, çocuklar ve kadınlar kalmıştı.
Uzak cephelerden acı haberler gelmekteydi. İzmir'e çıkan Yunan orduları yakıp yıkarak Anadolu’nun içlerine doğru ilerliyordu.
Bu kötü durum karşısında ne yapacaklarını konuşmak üzere Aşağı Kuzfındık Köyü'nün kadınları, bir evde toplanırlar. Uzun boylu tartışmaların sonunda içlerinden dokuz kadının cepheye gitmesine karar verilir.
Kaynaklarda isimleri geçen dokuz kadın, kendi aralarında "ordumuz zaferi kazanmadan dönmeyeceğiz" diye ahdederler.
Hazırlıklar yapılır ve soğuk bir Mart sabahı, öküz arabalarıyla bu fedakâr ve cefakâr dokuz kadın, köylülerinin duaları ve yaşlı gözleriyle uğurlanırlar.
İlk durak İnönü'dür; Son durak ise uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Polatlı ve Nallıhan civarıdır.
Yunan kuvvetlerinin, Sakarya boylarında 22 gün 22 gece süren kanlı bir savaştan sonra savaş meydanını silahlarımıza terk ettiği günlerdir. İstiklâl mücadelesi bütün şiddetiyle sürmektedir.
Aşağı Kuzfındık Köyü’nün bu dokuz kahraman kadını, o bölgeden kendilerine katılan üç kadınla birlikte, savaş süresince cephe gerisinde hizmet görürler. Ordunun yiyecek, giyecek ve cephane ihtiyacını karşılamak için gece gündüz çalışırlar.
Aynur Mısıroğlu'nun "Kuvayı Milliyenin Kadın Kahramanları" ve Prof. Dr. Âfet İnan'ın "Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri" isimli eserlerde adları geçen bu dokuz kadın şunlardır:
1.Ali kızı Alime: Yörük obasında ismi "Helime" olarak telaffuz edilen bu ebemiz, Çiloğlanlar sülalesinden Mustafa'nın eşidir. Beş oğlu vardır: Selim, Ali Osman, Mehmet, Hamit ve Salih. Bunlardan Selim, Balkan Savaşlarına katılmış, düşmana esir düşmüş ve bir daha dönmemiştir. Mehmet, Birinci Dünya Savaşında Yemen cephesinde savaşmış ve şehit düşmüştür. Hamit, Birinci Dünya Savaşı'nda Filistin/Suriye cephesinde Osmanlı ordusunun gönüllü birliklerinde öncü öncüsü olarak bulunmuş ve savaşın başında düşman kuvvetlerinin öncü birlikleri tarafından şehit edilmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, oğulları şehit düşen Helime Ebe'ye devlet tarafından şehit aylığı bağlanmak istenmiş; ancak Helime Ebe "Ben oğlumun şehitliğini ve etini yiyecek kadar insanlığımı unutmadım." diyerek bunu reddetmiştir. Oğlu Ali Osman, hem Birinci Dünya Savaşı'na hem de İstiklal Savaşı'na topçu olarak katılmış ve savaş sonrasında sol ayağına isabet eden bir şarapnel parçasından dolayı topal kalmıştır. Diğer oğlu Salih ise İstiklal Savaşına katılmış bir gazidir. İşte bu Helime Ebe, 8-10 yaşlarındaki torunu Bahri'yi de yanına alarak diğer sekiz kadınla birlikte bir öküz arabasıyla Aşağı Kuzfındık Köyü'nden yüzlerce kilometre uzaklıktaki cepheye varmış ve savaş süresince orduya iaşe ve cephane konusunda hizmet etmiştir. Bugün Aşağı Kuzfındık Köyü'nde, Helime Ebe'nin torunlarının lakabı "ÇİLOĞLANLAR", soyadları ise ÖZDEN olarak devam etmektedir.
2.Hacı Osman kızı Fatma: Musalar sülalesinden Musa'nın eşidir. İki oğlu vardır: Ali ve Selim. Her ikisi de İstiklal savaşına katılmış; Ali şehit olmuş, Selim ise gazi olarak dönmüştür. Yukarıda adı geçen kaynak kitaplarda, Hacı Osman kızı Fatma'nın, on iki kadından teşekkül eden erzak kolu kumandanlığını yaptığı, savaş sırasında kendisine onbaşı rütbesi verildiği, savaştan sonra da çavuşluğa terfi ettirildiği yazılıdır. Fatma Çavuş'un torunlarının lakabı bugün de eskiden olduğu gibi "MUSALAR" olarak bilinmekte, soyadları ise "BEKTAŞ" olarak devam etmektedir.
3.Musa kızı Âişe: Cıdırlar sülalesinden İsmail'in eşidir. İsmail de İstiklâl Savaşı'na katılmış ve gazi olarak dönmüştür. Âişe Ebe, savaşa giderken evde bakacak kimsesi olmadığı için kardeşi Mehmet Ali'nin 8-10 yaşlarındaki kızı Hafize'yi de yanında götürmüştür. Kaynaklarda "Hafize" olarak geçen bu isim, Aşağı Kuzfındık Köyü'nde "Hanife" olarak söylenmektedir. Âişe Ebe'nin torunları "CIDIRLAR" sülalesi olarak bilinmekte, soyadları ise "GÜL" olarak devam etmektedir.
4.Mehmet Ali kızı Hafize: Kaynaklarda isimleri zikredilen on iki kadın içinde yaşça en küçük olan Hafize (Hanife) yukarıda belirtildiği gibi evde bakacak kimsesi olmadığı için halası Âişe Ebe ile birlikte gitmiştir. Şimdiki torunlarının soyadı "GÜL" dür.
5.Mehmet kızı Ümmühan. Kocası, Fadikoğlu Selim olarak bilinir. Fadikoğlu Selim de İstiklâl Savaşı'na katılmış ve gazi olarak dönmüştür. Ümmühan Ebe de diğer kadınlar gibi kendi öküzleri ve arabasıyla savaşa gitmiş ve erzak kolunda hizmette bulunmuştur. Ümmühan Ebe'nin Hasan, Ali, İsmail, Ayşe ve Fadime ismindeki çocuklarından yürüyen torunlarının lakabı bugün "FADİKLER" olarak anılmakta ve soyadları "SARI" olarak devam etmektedir.
6.Veli Onbaşı kızı Âişe: Aşağı Kuzfındık Köyü'nde Âişe Ebe'nin ismi, "Eşe" olarak telaffuz edilmektedir. Eşe Ebe, Halil Onbaşılar (Hallonbaşılar) sülalesinden Hasan'ın eşidir. Kocası Hasan, savaşta şehit olmuştur. Eşe Ebe cepheye hamile olarak gitmiş ve oğlu Zeynel Âbidin'i orada dünyaya getirmiştir. Torunlarının şimdiki soyadı "ERDEMİR" olarak devam etmektedir.
7.Ali kızı Âişe: "Cin Aliler" sülalesinden Ali'nin eşidir. Âişe Ebe'nin üç çocuğu vardır. Süleyman, Hanım ve Havva. Süleyman genç yaşta vefat eder. Âişe Ebe, sebebi tam olarak bilinememekle beraber cepheye mermi taşırken büyük bir ihtimalle hastalanarak şehit düşmüştür. Âişe Ebe'nin kızlarından yürüyen torunlarının bugünkü lakabı "MANAVOĞULLARI" olup soyadları "ÖZTÜRK" olarak devam etmektedir.
8.Manav İbrahim kızı Fatma: Köyde adı "Fadime" olarak telaffuz edilmektedir. Hacı İbrahimler (Hacı İbraamlar) sülalesinden Selim'in eşidir. Selim de İstiklâl savaşında şehit düşmüştür. Fadime Ebe, cepheden döndüğünde Eskişehir'in Yusuflar köyüne kocaya gitmiştir. İlk kocası Selim'den yürüyen torunlarının soyadı "FİDAN", Yusuflar köyündeki kocasından yürüyen torunlarının soyadı "AKKAYA" olarak devam etmektedir.
9.Manav Hasan kızı Fatma: Muhacir mahallesinden Hacı Osmanlar sülalesinden Osman ve Hüsmen'in ablasıdır. Yörükler mahallesinden Molla Hasanlar sülalesinde 16-17 yaşlarında bir işçi olarak çalışırken Molla Hasanların öküzleriyle kafileye katılmıştır. Fatma Ebe'nin günümüzde yaşayan torunlarının soyadı "BAL" olarak devam etmektedir.
Nihayet 9 Eylül 1922 günü Türk süvarilerinin İzmir’e girişiyle zafer güneşi Türk Milletinin bahtına doğar. Savaş bitmiş, işgalciler vatan topraklarından kovulmuştur.
Dokuz kahraman kadın köylerine döneceklerdir; ancak köylerinin ne tarafta olduğunu ve evlerine nasıl döneceklerini bilemezler. Onlara rehberlik edecek kimse de olmayınca çaresiz kalırlar.
Aşağı Kuzfındık Köyü’nden çıkalı yaklaşık bir yıl geçmiş, havalar soğumaya başlamış, kış yaklaşmıştır. Kuvayı Milliye komutanlarından biri onlara yardımcı olur ve Nallıhan ilçesinin Beydili köyüne götürerek onları bir köy odasına yerleştirir.
Komutan, Beydili Köyü'nün “Koca Hoca” lakaplı imamına da şunları söyler: "Bu kahraman kadınlar önce Allah'a sonra size emanet! Onlara sahip olun!"
Aşağı Kuzfındık köylüleri de dualarla uğurladıkları dokuz kadının savaş sırasında şehit olduğunu düşünmeye başlarlar.
O günlerde Bilecik'in Karaçayır Köyü'nden Cemal Çavuş adında birinin yolu Beydili Köyü'ne düşer. Köy İmamı Koca Hoca, ona bu kadınlardan söz eder ve der ki: "Aşağı Kuzfındık Köyü'nü bilmediğimizden bir haber ulaştıramadık, bu kadınlar burada kaldılar."
Cemal Çavuş, "Bu köy, bizim köyümüze yakındır. Ben o köyü biliyorum. Döndüğümde Aşağı Kuzfındık Köyü'ne uğrarım ve yakınlarına haber veririm." der.
Aylar sonra Aşağı Kuzfındık Köyü'nün Yörükler Mahallesinin cami odasına gelen Cemal Çavuş, kadınların Nallıhan'ın Beydili Köyü'nde olduklarını haber verir. Bunun üzerine Mehmet Ali Çavuş ve Fadikoğlu Selim'in önderliğinde bir grup erkek Beydili Köyü'ne giderler.
Beydili Köyü sakinleri, iki yıla yakın bir süre köylerinde misafir ettikleri ve kaderlerini paylaştıkları sekiz kadını (Cin Ali kızı Âişe şehit olmuştu.) gözyaşlarıyla ve dualarla köylerine uğurlarlar.
Sekiz kahraman Türk kadını, soğuk bir Mart sabahı uğurlandıkları köylerine soğuk bir Kasım akşamında yine dualarla ve gözyaşlarıyla dönerler.
1923 yılında Ankara'da yayınlanan "Anadolu Hediyesi" isimli gazetenin Anadolu Ajansı'ndan geçtiği habere göre; kahraman kadınlarımız, savaşa kendi vasıtalarıyla katılmışlar, Fatma Onbaşı'nın kumandanlığında bir erzak kolu oluşturmuşlar, ordumuz zaferi kazanmadan köylerine dönmemeye ahdetmişler ve 1921-1922 yıllarında İstiklâl Savaşı'nın en yoğun olarak yaşandığı günlerde canla başla çalışmışlardır. Bu hizmetlerine karşılık da Mustafa Kemal'in isteğiyle 1923 yılında birer harp madalyası ile taltif edilmişler, Fatma Onbaşı da çavuşluğa terfi ettirilmiştir.
(O günün yokluk, sefalet ve ulaşım şartlarından dolayı bu kahraman kadınlar Ankara'ya gidip madalyalarını alamamışlardır.)
Kitaplarda okuduğumuz veya televizyonlarda gördüğümüz "çocuğunun üzerindeki örtüyü mermiler ıslanmasın diye cephanenin üzerine örten kahraman kadınlar" işte burada anlatılan ebelerimizdir.
Aşağı Kuzfındık köylüleri, bugün bu tarihî ve manevî mirasın sahipleri olarak cephelerde şehit düşen dedeleri ve bu destanı yazan ebeleri ile gurur duymakta ve onların ruhlarına hediye edilmek üzere hatimler indirmekte, mevlit programları düzenlemektedir.
Canları ve kanları pahasına bizlere bu vatanı bırakan kahraman ebelerimizi, tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi aziz Cumhuriyetimizin 101. yılında bir kere daha rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şâd, mekanları cennet olsun.