KİBİRLİ YÖNETİCİ VE HAZİN SON

Masal günü…

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kaleleri sağlam, pınarları berrak bir şehir varmış. Bu şehirde yaşayanlar, toprağın bereketi, ustaların mahareti ve ahşap işlemelerle süslü evleriyle bilinirlermiş. Halk çalışkan, kadim geleneklerine bağlı, en çok da adalete önem veren insanlarmış. Ne var ki, bu güzel şehrin başında, kendini herkesten üstün gören, aynalara her baktığında kendi ihtişamına hayran kalan bir idareci gelmiş.

Bu yönetici, eski zamanlardan bu yana şehrin gördüğü en kibirli yöneticilerin en önde geleni imiş. Öyle ki, her sabah uyanır uyanmaz aynasına bakar, kendi sözlerine hayran olur, halkın arasına inmeyi kendine zül sayarmış. "Benden büyük kimse yok bu şehirde!" diye düşünür, vezirlerini etrafına topladığında, "Benim kararlarım sorgulanmaz!" diye haykırırmış.

Zamanla şehirde bir şeyler değişmeye başlamış. Çarşıda sesler eskisi kadar neşeli değilmiş, ustaların elleri eski maharetini kaybetmiş, çeşmelerin suyu da sanki daha az serin akıyormuş. Halk, bu değişimi hissetmiş ama kimse bir şey diyememiş. Çünkü idarecinin hiddeti meşhurmuş; kim onun kararlarına itiraz etse, ertesi gün ya işinden olur ya da şehirden sürülürmüş.

Günlerden bir gün, bir bilge çıkagelmiş. Şehrin ortasındaki büyük çınarın altına oturmuş ve yüksek sesle konuşmaya başlamış:

"Bir yönetici ne kadar kibirlenirse, gölgesi de o kadar karanlık olur. O gölgenin altında kalan her şey önce solmaya, sonra yok olmaya mahkûmdur."

Halk, bu sözleri duyunca fısıldaşmaya başlamış. Fakat idarecinin habercileri hemen durumu bildirmişler. İdareci öfkelenmiş, kaşlarını çatmış ve adamlarını bilgeyi yakalaması için göndermiş. Ancak bilgeyi bulamamışlar. Çınarın altında sadece bir eski kitap ve kurumuş bir yaprak varmış.

İşte o günden sonra idarecinin rüyaları kâbusa dönmüş. Aynaya baktığında yüzünü değil, gittikçe büyüyen bir gölgeyi görmeye başlamış. Ne kadar kaçarsa kaçsın, ne kadar emretse emretsin, bu gölge peşini bırakmamış. Uykusuz geceler geçirmiş, kararları eskisi kadar net olmamış, vezirleri birer birer yanından ayrılmış ve bir sabah, halk uyandığında, idarecinin sarayının kapılarının açık, fakat içerinin bomboş olduğunu görmüşler.

Kimse onun nereye gittiğini bilmemiş. Ama çınarın altında, kurumuş yaprağın yanında bir cümle yazılıymış:

"Kimsenin gölgesi, kendisinden büyük olamaz."

Ve o günden sonra şehir yeniden canlanmaya başlamış. Çarşıda kahkahalar duyulmuş, çeşmelerin suyu serinlemiş, ustaların elleri eski hünerini geri kazanmış. Halk, artık aynalara değil, birbirlerinin yüzüne bakarak konuşur olmuş. Kimse, bir daha kibri baş tacı eden birini başlarına yönetici yapmamış. Masal da burada bitmiş…

Bugün size kibri (büyüklenmeyi) ve sonucunu anlatan bir masal yazmak istedim. Zaman zaman bu tür masallarım vardır, okurlarım iyi bilir. Bu masallar durup dururken yazılmaz. Görülen lüzum üzerine kaleme alınan satırlardır bu. Her ne kadar satırlar içinde olsa da sadırdan gelen sözler bütünüdür bu yazı. En küçüğünden en büyüğüne kadar ne kadar idareci/yönetici var ise onlara bir mesaj vermek amacı güden bu sözcükler manzumesi umarım hepimize birer ders verir…

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Kibir büyük günahtır.