KİMİN UMURUNDA KÜTAHYA?

Riyakârların söz ve gösterileriyle, gölgesini kendi sanan birçok basiretsiz, faziletsiz ve irfandan yoksun yöneticinin elinde kalan Kütahya, 101 yıllık cumhuriyet tarihimizde “Batının doğusu” adına müstahak bir ildir.

Aradan yıllar geçmesine rağmen, yıllardır yazıp çizilen konuların devam ettiğini görmek üzüyor insanı. Somut ve etkileyici bir örnek isterseniz, Kütahya-Balıkesir kara yolu inşaatının son 50 yıldır bitmiyor oluşu buna yeter.

1992 yılında mesleğe başladığımda Doğru Yol Partisi’nden Cavit Erdemir ve İsmail Karakuyu, Anavatan Partisi’nden Mustafa Kalemli ve Rauf Ertekin, Refah Partisi’nden Ahmet Derin Kütahya Milletvekili olarak görev yapıyorlardı. TBMM’nin 19. Dönem Kütahya Milletvekilleri gerçekten çok güçlü 5 isimden teşekkül etmişti. Kalemli, Erdemir ve Karakuyu bakanlık koltuğunda oturmuş, Ertekin ve Derin ise partilerinin önemli organlarında söz sahibi idi. 5 vekilin hepsi Kütahya için bir şeyler yapmaya gayret eden kuvvetli isimlerdi. Yukarıda bahsettiğim Kütahya-Balıkesir kara yolu için onlar da bir şey yapamadı. Çünkü halkımız istemiyor, istese de bunu gür bir sesle ifade edemiyordu. Günümüzde artık bu durum çok daha zora girdi. Ahmet Erbaş ve Adil Biçer dışında mecliste etkili olduğuna inandığım bir milletvekilimiz yok. Hamza Dağ etkisi ile Adil Biçer bu gücünü artırarak devam ettirir diye düşünüyorum.

Halkın ne istediğini bilmesi, istediği şeyi ifade edebilmesi ve bunu elde edebilmesi lazım. Halk istemez ise vekiller ne kadar yapar? “Nasıl olsa seçmenim beni sorgulamaz” dedirtirseniz, Kütahya yerinde de saymaz, gittikçe geriye gider. Sahi, Kütahya kimin umurunda?..

KİBİRİNDEN ÖNÜNÜ BİLE GÖREMEZ!

Halkın oylarıyla seçilip sonra halka tepeden bakmak, demokrasiye ve seçmenlerin iradesine ihanet olarak değerlendirilebilir. Bu tür bir tutum, seçilen kişinin halkın temsilcisi olma sorumluluğunu unutarak elit bir yaklaşım benimsemesi anlamına gelir.

Genellikle bu, halkla özdeşleşmeye çalışan bir siyasinin, seçim sürecinde vaat ettiği ve halkla kurduğu samimi ilişkiyi zedelemesiyle sonuçlanır.

Demokrasinin temel ilkelerinden biri, halkın seçtiği temsilcilerin kendilerini halkın hizmetkârı olarak görmeleridir. Ancak bu tür tepeden bakma tutumları, genellikle seçilen kişinin, halkın dertlerinden uzaklaşması, elit bir yaşam tarzı benimsemesi ya da kendi çıkarlarını halkın yararlarının önünde tutmasıyla ortaya çıkar. Bu da halkın güvenini sarsabilir ve siyasi istikrarsızlığa yol açabilir.

Halktan kopan bir siyasinin zamanla güç kaybı yaşaması ve daha fazla eleştiri alması da kaçınılmaz olacaktır. Çünkü halk, kendisini temsil etmesi beklenen kişilerin kendi yaşam koşullarını ve endişelerini göz ardı etmesini ya da onları küçümsemesini genellikle affetmez.

Kütahya’da bu tür siyasileri gözlemlediğim için bu yazıyı kaleme almanın gerekli olduğunu düşündüm. Hem de çok fazla sayıda bu siyasiler. Seçim zamanı yalvarmadığı kalan halka şimdi tepeden bakan bazıları, şişirdiği sanal balonun patlamasıyla yere şiddetle çakılacaktır. Bu çakılmanın sonuçları da ağır olacaktır. Oysa, kibir yerine tevazu, gösterişli hayat yerine sade ve görgülü bir hayat da yaşanabilir. Bu sizi yüceltecektir. Bazılarının hareketlerine bakıp üzülüyorum…

TEBESSÜM

Nasreddin Hoca’ya yapılan şakalar tükenip bitmezdi. Köylüler bir gün Hoca’ya takılır ve sorarlar.

-Hocam senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir aslı var mıdır?
Hoca’nın böyle bir iddiası elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar;
-Herhâlde öyle olmalı.
-Böyle kişiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize görelim!
Hoca;
-Pekâlâ, şimdi size bir numara yapalım der karşısında durmakta olan çınar ağacına;
-Ey ulu çınar çabuk yanıma gel!…
Tabiî ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Köylüler:
-Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin diye gülünce,
Hoca;
-Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse Abdal yürür der.

GÜZEL CÜMLELER

Kafası boş olan kişi kendini beğenir; çevresine yüksekten bakar ve dahi iri laflar eder.