KIRK YILLIK KÂNİ OLUR MU YÂNİ

Fark itmeyen insân ne dimek oldıgın eyvâh

Hayvân gelecekdür yine hayvân gidecekdür

­­­­­­­­­­­_____________________________________

 

Ebûbekir Efendi 1712 yılında Tokat’ta doğar.

 

Gençlik çağının delişmenliği içinde içkiye müptelâ olup derbeder bir hayat sürerken Mevlevî şeyhi Abdülahad Dede imdadına yetişir ve onu bu süflî âlemden çekip çıkarır.

 

Ebûbekir Efendi, başında sikke, sırtında derviş hırkasıyla 35 yıl Tokat Mevlevîhânesi’ne devam eder. Bir taraftan da şiir ve düzyazıda kendini geliştirir, yazdıklarıyla çevresinde ilgi çekmeye başlar.   

 

Şiirlerinde “maden ocağından çıkarılmış cevherler gibi sözler söyleyen“ anlamına gelen “Kânî” mahlasını kullanır.

 

1754 yılı, Kânî’nin hayatında bir dönüm noktası olur.

 

Sadrazam tayin edilen Hekimoğlu Ali Paşa, Trabzon’dan İstanbul’a giderken Tokat’a uğrar. Kânî, fırsat bu fırsattır diyerek Paşa’ya bir kaside sunar. Kânî’deki şairlik yeteneğini keşfeden Paşa, şeyhi Abdülahad Dede’den izin isteyerek onu İstanbul’a götürür ve Divân-ı Hümâyûn kalemine yerleştirir.

 

Aradan iki yıl bile geçmemiştir, tam işler yoluna girmişken Hekimoğlu Ali Paşa sadrazamlıktan azledilir ve Silistre’ye gönderilir. İstanbul’un bürokrasisinden ve süslü yaşantısından sıkılan Kâni  de hâmîsi Ali Paşa ile onun divan kâtibi olarak Silistre’ye gider.

 

Bir süre sonra Ali Paşa’dan ayrılır, Rusçuk taraflarına geçer. Bükreş’te Eflâk Voyvodası İskerletzâde Konstantin Bey’e kâtiplik yapmaya ve onun çevresindeki kişilere Türkçe dersleri vermeye başlar.

 

Rivâyetlere göre Kâni bu yıllarda içkiye tekrar başlamış, gençlik yıllarındaki derbeder hayatına dönmüştür.

 

Bükreş’te bulunduğu sırada, onun bir Romen güzeline âşık olduğu, kızın Kânî’yi Hıristiyanlığa davet ettiği, bunu kabul etmezse onunla evlenmeyeceğini söylemesi üzerine Kânî’nin “kırk yıllık Kânî olur mu Yâni” şeklindeki meşhur sözünü söylediği ifade edilmektedir.

 

Başka bir rivayete göre ise sevdiği Romen kız Kânî’ye, içkiye tövbe etmesi şartıyla kendisiyle evlenebileceğini söylemiş, ancak içkiye alışmış ve içmeden duramaz hale gelmiş olan şairin “kırk yıllık Kânî, olur mu Yâni” dediği belirtilmektedir.

 

Bir diğer rivayete göre ise, Kânî’nin hiçbir yerde uzun süre kalmadığı halde Eflak’ta uzun zaman kalması sebebiyle kendisine irtidat (dinden çıkma, başka dine girme) isnat olunduğu, Kânî’nin de bu suçlama karşısında “kırk yıllık Kânî olur mu Yâni” sözünü söylediği şeklindedir.

 

Uzun yıllar diyar diyar gezen Kânî 1782 yılında İstanbul’a döner. Sadrazam Yeğen Ahmed Paşa’nın ve bazı devlet ricâlinin kâtipliklerini yapar. Ancak, saray âdâb ve erkânına uyum sağlayamayan Kânî devlet sırlarını ifşâ etmesi üzerine idama mahkûm edilir. Hatırlı dostlarının araya girmesiyle idamdan kurtulur; ancak mallarına el konularak Limni adasına sürgüne gönderilir.

 

“Dememiş kimse ki hâlin nicedir

Aç yatarsın burada kaç gecedir” gibi söyleyişlerinden anlaşıldığına göre Limni yılları yokluk ve sıkıntılar içinde geçer. Kendi ifadesine göre birkaç aydır tütünsüz kaldığından nargilesinin gümüş başlığına sarılı hortumu gözüne yılan gibi görünür.

 

Sefâletle geçen Limni’deki sürgün yıllarının ardından affedilerek İstanbul’a dönen Kânî 1791 yılının sonbaharında vefat eder.

 

Kânî; mağrur, makam ve mevki sevdalısı olmayan, lâkayt, içki ve kadına düşkün, hazır cevap, keskin zekâlı, kalender-meşrep, nüktedan ve rint bir şahsiyettir.

 

Tokat’ta bir Mevlevî dervişi olarak uzun yıllar Mevlevî dergâhına devam etmişse de Tokat’tan ayrıldıktan sonra Mevlevîlikle bağlarını koparmıştır. Zaten Kânî’nin yaşadığı derbeder hayat, Mevlevîliğin hayat felsefesiyle olan çelişkisini ortaya koymaktadır.

 

Ölümünden kısa bir süre önce çevresindeki dostlarına “Mezar taşıma Fatihâ yazılmasın, ben Fatihâ dilencisi değilim” dediği rivayet olunan Kânî’nin son nefesine kadar mizahtan vazgeçmediği söylenmektedir.

 

Eyüp Mezarlığındaki kabrinin taşında yukarıda da belirtildiği gibi Fatiha’ya yer verilmemiştir.

 

Tokat’ta, İstanbul’da, Balkanlarda ve Limni’de 80 yıllık maceralı yaşantısı ve başta Divan’ı olmak üzere, bıraktığı eserlerle Kânî, XVIII. yüzyıl Klasik Türk Edebiyatında iz bırakmış önemli bir şairdir.