KISSADAN HİSSELER (3)

Öyle insanlar vardır ki bizim gibi görünürler, bizim gibi giyinirler, bizim gibi davranırlar; fakat bizden değildirler.

 

Biz onların bize benzediğini düşünerek dürüst ve güvenilir insanlar olduklarını zannederiz. Oysa onlar toplumun yüz karalarıdır. Şeytan gibidirler. Bizden görünerek aramıza girdikleri için çok tehlikelidirler.

İşte onlarla ilgili üç güzel kıssa!

 

DON KİŞOT VE ŞEYTAN

Şeytan atını mahmuzlamış giderken Don Kişot ardından seslendi:

 

“Şeytan, bir dakika bekle! Sana bir soru soracağım. Ondan sonra ne cehenneme gidersen git.”

 

Şeytan atının dizginlerini çekti: “Sor bakalım.” dedi alaycı bir sesle, “ama lafı uzatma işim acele...”

 

Şeytan, “Ormanda savaş naraları atanlar senin adamların mı?”

 

Don Kişot, “Elbette... Benim adamlarım çoktur!”

 

Şeytan, “İyi ama, Allah, Allah! diye bağırıyorlar.”

 

Don Kişot, “Ne sandın ya! Şeytan, Şeytan! diye mi bağıracaklardı? Bizim işimiz bu: Aldatmak, daima aldatmak...”

 

Kuş ve Derviş

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını ve ondan şikayetçi olduğunu söyler. Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar:

“Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?”

 

Derviş kendini savunur:

“Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.”

 

Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki:

“Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen kaçabilirdin. Şimdi kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?”

 

Kuş kendini savunur:

“Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Dervişten bana zarar gelmez, bunlar Allah dostudur, diye düşündüm ve kaçmadım.”

 

Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister:

“Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın!” diye emreder. Kuş o anda:

 

“Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın!” diyerek öne atılır.

“Neden?” diye sorar Hz. Süleyman.

Kuş sebebini şöyle açıklar:

“Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra ona aldanmasın!”

 

DİŞİ KURDUN YAVRUSUNA ÖĞÜDÜ

Dişi kurt, çevreyi tanıtmak ve hayat tecrübelerini anlatmak için minik yavrusunu ilk defa kırlara çıkarır.

 

Çiçekleri, böcekleri, kuşları teker teker tanıtır; onun gezebileceği, dolaşabileceği yerleri gösterir.

 

Bir kayanın üzerine çıkıp ovaya baktıklarında uzaklarda bir çobanın sürüsünü otlattığını görürler. Yavru kurtla annesi arasında şöyle bir konuşma geçer:

 

Yavru kurt: “Anneciğim, şu ovada sürü halinde gezen hayvanlar kim?”

 

Anne kurt: “Yavrum, onlar koyunlardır. Onlardan bize zarar gelmez. Korkmana gerek yok. Biz onların etlerini yiyerek besleniriz.”

 

Yavru kurt: “Peki, anneciğim yanlarında duran eli sopalı biri var, o kim?”

 

Anne kurt: “O mu? Yavrum ona çoban derler. Koyunların sahibidir. Elinde sopası olduğu için ona biraz dikkat etmelisin. Kimi zaman da tüfeği olur. O zaman hiç durma ondan uzaklaş.”

 

Yavru kurt: “Peki anneciğim, çobanın yanında duran, o bize benzeyen hayvan kim?”

 

Anne kurt: “Hah işte! O bize benzeyene çok dikkat etmelisin! O çobanın köpeğidir. En büyük düşmanımız odur. Bize benziyor diye sakın ona aldanmayasın. O bize benzer, ama fırsatını bulduğunda saldırıp bizi öldürür.”