Atanmışların ve seçilmişlerin gözünden bakarsanız Kütahya adeta aliyyülâlâ… Her şey dört dörtlük, işler tıkırında, projeler havada uçuşuyor. Raporlar başarıdan, açıklamalar vizyondan geçilmiyor. Makam odalarında pembe tablolar, kalın dosyalar, süslü sunumlar var. Var ama sokaktaki vatandaşa, küçük esnafa, iş arayan gence, umudunu yitirmiş aile babasına sorduğunuzda tablo tamamen değişiyor. İşin içine gözyaşı ve dram giriyor. Aybaşında tıkır tıkır maaşını devletten alan atanmışın pek de umurunda değil gidişat! Olayı genellemem doğru olmaz ama maalesef çoğunluk böyle. Devlet memurluğu böyle bir şey olmamalıydı oysa. Gerçekten çok saçma sapan bir yere geldik. Bu yazılardan zerre miktarı rahatsız olmayacaklarına da adım kadar eminim…
Kütahya’nın gerçeği vitrin değil, vitrinin ardındaki perişanlık. Vitrinde bazı şeyler düzgün görünebilir ama vitrinin arkası çöp yığınıyla doldurulmuş durumda. Bunu inkar eden varsa bendenize ulaşabilir.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri çok net: Kütahya büyümüyor. Yerinde bile saymıyor, geri gidiyor. Nüfus azalıyor, genç nüfus göç ediyor, istihdam oranları düşük, işsizlik yüksek. Üniversite mezunları iş bulamıyor (beğenmiyor), sanayi diğer illere göre aynı oranda yatırım alamıyor, turizm potansiyeli hâlâ konuşuluyor ama değerlendirilmiyor. Tarım bile, verimli ovalarımıza rağmen can çekişiyor, hatta bitmeye yüz tuttu diyebiliriz.
Bütün bu gerçekler ortadayken, Kütahya’nın kanaat önderleri neden sessiz?
Yıllarca çeşitli görevlerde bulunmuş, tecrübesiyle konuştuğunda dağları sallayacak nice değerli insan var bu şehirde. Akademisyenlerimiz, emekli yöneticilerimiz, sanayici büyüklerimiz, kültür-sanat camiasının duayenleri, gazeteciler, öğretmenler, imamlar, doktorlar, hukukçular... Hepsi bu şehirde yaşıyor ya da bu şehirden çıkmış. Ama sanki çoğu birer seyirciye dönüşmüş durumda. Çıt çıkmıyor. Neden? Korktukları için mi? Yoksa artık bir şeylerin değişeceğine dair umutlarını kaybettikleri için mi? Ya da herkes "Ben konuşsam ne olacak ki?" noktasına mı geldi? Öyleyse durum daha da vahim!
Oysa bu şehir onlara çok şey verdi. Bugün belli bir noktaya gelen herkes, az ya da çok bu şehrin ekmeğini yedi, suyunu içti, havasını soludu. O zaman şimdi borcu ödeme zamanı değil mi?
Bir düşünün: Kütahya’da son 30 yılda ciddi bir kalkınma sıçraması var mı? Yok. Nereden bakarsanız bakın yok. Atanmış bürokratın süslü püslü üç beş lafına göre Kütahya şaha kalkmış olabilir ama gerçek böyle değil. Kütahya’da seçmeni bir şekilde razı edip seçilmişlere göre de durum farklı değil. Onlar da kendi istikballeri peşinden koşuyorlar. Kütahya’yı düşünen kim var Allah aşkına?
İstikrarla büyüyen, dışarıdan yatırım çeken, üniversite-sanayi iş birliğini oturtmuş bir yapıdan söz edebiliyor muyuz? Hayır.
Halkın yaşam kalitesi artmış mı? Hayır.
Gençlerin hayalleri Kütahya sınırları içinde kalabiliyor mu? Hayır. Gençlerin hayali Kütahya’dan kaçmak…
Ne yazık ki bu soruların cevapları yürek burkuyor. Çünkü Kütahya, potansiyelinin çok ama çok altında bir şehir ve bu tabloyu yalnızca yönetenler değil, sustukça biz de inşa ediyoruz.
Oysa “akil insan” olmak, sadece bilmekle değil, bildiğini cesaretle ifade etmekle başlar. Sessizlik bazen tarafsızlık değil, teslimiyet olur. Herkesin sustuğu yerde bir kişinin konuşması bile yeni bir yol açabilir.
Çoğu yazımda bu cümleyi sıkça kullanıyorum; Kütahya, artık bu suskunluktan uyanmalı. Derhâl!
Bu şehir; düşünmeye, tartışmaya, önerilere, itiraza, fikre, vizyona, özeleştiriye aç bir hâlde. Kütahya’yı gerçekten sevenlerin artık elini taşın altına koyması gerekiyor. Şehri yalnızca yöneticilere bırakmak, hepimizin kaderini birkaç kişinin iki dudağı arasına teslim etmektir. Üzgünüm ama durum son 30 yıldır aynen böyle ilerliyor.
Sadece seçimden seçime konuşan değil, her gün sorgulayan bir kamuoyuna ihtiyacımız var.
Sivil toplum örgütleri, meslek odaları, üniversiteler, basın organları, iş dünyası, kanaat önderleri, Kütahya dışındaki Kütahyalılar… Herkes bu çağrının muhatabıdır.
Bir şehir, ancak ortak akılla ayağa kalkabilir ve o ortak aklın sesi, ne yazık ki bugün Kütahya’da yankılanmıyor. Bırakın yankılanmayı duyulmuyor bile.
Bugün değilse ne zaman? Yarın çok geç olacaktır.
Ve unutmayalım: Sessizlik, bazen ihanete eşdeğerdir…
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri varsa, o yerde güneş batıyor demektir. ÇİN ATASÖZÜ