KÜTAHYA'DA ATIK TOPLAYAN KADIN

Siz şimdi Berat Kandili mesajları ile nefsinizi coştururken, ben de yaşlı bir kadını pazar artığı toplarken görmenin verdiği üzüntüyle size birkaç satır yazı kaleme alıyorum. Aman ha, kandil mesajı atmayı ihmal etmeyin, maazallah cehennemlik olursunuz!

75 yaşındaki teyzeye Çarşamba Pazarı’nda rastladım. Pazarcılar tezgâhlarını toplamış, ortalıkta birkaç sevimli havhav dışında pek birileri yoktu. Hava kararmış, hafiften kar yağıyordu. Esen rüzgar, soğuğu iliklerine kadar hissettiriyordu insanın. Sımsıkı giyindiğim halde soğuğun yakıcı bir tarafının da olduğunu bir kez daha hatırladığım bir hava vardı kısacası.

Yeşil Cami’nin giriş kapısının karşısında, yere atılmış domateslerden sağlam olanları bulmaya çalışıyordu bir yaşlı kadın. Yanına sokuldum ve topladığı artık sebzeleri ne yapacağını sordum. Hafiften gülümseyerek baktı yüzüme, “yiyeceğim evlat” dedi. Maksadım teyzeyle iletişim kurmaktı ve bunu başardım.

50 küsur yıl önce Ordu’dan Kütahya’ya gelin olarak gelmiş. Çocukları var ancak hepsi kendi hayatını kurup gitmiş. Eşi de yakın bir zamanda hayata gözlerini yummuş. Emekli maaşı yok ancak devletin bağladığı 6 bin 339 TL yoksul maaşı var. Oturduğu ev kira ve bu eve 4 bin 500 lira ödüyor. Geri kalan para ile de geçinmeye çalışıyor. Bazılarının bir gece de harcadığı paranın çok altında bir para ile yaşamını sürdürmek için uğraşan teyzeye daha fazla soru soramadım ve usulca yanından ayrıldım…

Birçoğumuz pazardan alışveriş ederken “iyisinden ver, ezik verme” gibi sesleniriz pazarcıya. Bu aklıma geldi ve utandım. Bizim beğenmediklerimizin çok çok altındaki ezik çürük sebzeleri topluyor insanlar. Ne kadar da teşekkürsüz olduk, ne kadar da azgınız!

Ortaya çıkan tablonun sorumlusu, Türkiye’de yaşayan herkestir. Hamâsi nutuklara paye veren ve bu paye ile basiret sahibi olmayanları göreve getiren herkes sorumludur da denilebilir aslında. 2025 yılında çöpleri eşeleyen insanlar, pazar artıklarını toplayan yaşlılar, otobüse verecek parası olmadığı için kilometrelerce yolu buz gibi havada yürüyenler.

Biliyorum, bu satırları okuyan birçok kişinin içini kısa bir zaman da olsa burukluk kaplayacak. Biraz sonra yine gündelik telaşlarımıza dalacağız. Belki de “Ne yapabiliriz ki?” diye düşünüp geçeceğiz. İşte tam da bu umursamazlık değil mi bizi bu hâle getiren?

Bu yaşlı teyze gibi milyonlarcası var memlekette. Kimisi pazardan artıkları topluyor, kimisi çöpleri karıştırıyor, kimisi de geceleri battaniyelere sarınıp sokak köşelerinde donmamak için dua ediyor. Peki, bu insanların varlığı bizi rahatsız etmiyor mu? Bu tablo karşısında hâlâ “Biz büyük bir ülkeyiz, biz güçlü bir milletiz” diyebiliyor muyuz?

Kandil mesajları atan eller, ihtiyaç sahiplerini de hatırlıyor mu? Komşusu açken tok yatanlardan olmamak gerektiğini söyleyen diller, gerçek hayatta bunu ne kadar uyguluyor? Devletin sosyal yardımları tek başına çözüm olamıyorsa, o zaman bireysel vicdanlarımız devreye girmeli, öyle değil mi?

Bu soruların cevaplarını hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ama bilmek yetmiyor. Asıl mesele, bu bilinci eyleme dökebilmekte. Belki de bir gün, bir pazara gittiğimizde, yere dökülmüş sebzeleri toplamaya çalışan birini gördüğümüzde, yanına gidip “Teyze, ihtiyacın olan ne varsa söyle, ben alayım” diyebilmekte. Çünkü bir insana dokunmak, ona yalnız olmadığını hissettirmek, belki de hiçbir maddi yardımla kıyaslanamayacak kadar büyük bir erdemdir.

Ve belki de en önemlisi, bir daha böyle sahneleri görmemek için sorumluluk almak, daha adil bir düzen için ses çıkarmak…

Siz şimdi bu yazıyı okurken belki de pazar artıklarını toplayan bir başka yaşlı teyze, elleri soğuktan titreyerek akşam yemeğini çıkarmaya çalışıyor…

Sahi ya unuttum, Berat Kandiliniz kutlu olsun…

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Hayır! Doğrusu siz, Allah’tan ikram bekliyorsunuz ama kendiniz yetime (yoksula) değer vermiyor, ona ikram etmiyorsunuz. FECR-17