“Karantina” sözcüğü pandemi döneminin başlamasıyla birlikte günlük hayatımızda sıkça kullandığımız bir kelime hâline geldi. Karantina, İtalyanca “quaranta” sözcüğünden gelmektedir ve anlamı da “kırk” demektir. Kırk sayısının hikmeti de salgınla beraber gelmiş oldu. Her “karantina” dediğimizde kırk sayısını anmış olduk. 1348’ de kara veba salgını olduğunda Venedik’te insanlar kırk gün boyunca karantinada tutulurdu. Peki neden kırk gün? Neden otuz gün değil? Neden elli gün değil de kırk gün insanlar karantinada tutuluyor? Kırk sayısı neden manevi?
Tarihin eski zamanlarından itibaren bazı sayılar kutlu, uğurlu ve etkili kabul edilmiştir. Gelenek ve inançlar doğrultusunda neredeyse hayatın tüm alanlarında bu sayılara sıkça yer verilmiştir. Kırk sayısı da gerek dinlere yöneltilen yorumlar gerek eski medeniyetlerin birikimleri, mitolojik efsaneler, gelenek, kültür, folklor vb. yönlerden Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere Doğu ve Batı milletleri tarafından sıkça kullanılmaktadır. Orta Çağ Hristiyan tefsiri tufanı kırk gün olarak anlatırken İsrailoğulları’nın da çölde kırk yıl dolaştığını kabul etmektedir. Paskalyadan kırk gün önce oruç tutulması (Büyük Perhiz) gibi örnekler bu sayının Hristiyan geleneğindeki önemini göstermektedir. Bununla birlikte Hz. Muhammed’e kırk yaşında peygamberliğin verilmesi, İslam hukukunda malın kırkta birinin zekatının verilmesi ayrıca Müslümanların sayısı kırka tamamlanınca açıktan tebliğe başlanması Müslüman geleneğinde de kırk sayısının önemli bir yer tuttuğuna işaret gösterilebilir.
Tasavvuf geleneğinde de kırk sayısının sıkça kullanıldığına şahit olmaktayız. Tarikata yeni girenlerin kırk günlük ön perhizini temsilen çile, Bektaşilikteki kırklar meydanı, kırklar şerbeti, kırk budak, kırk makam ve dünyayı tedvir eden ermişlerin sayısının kırk oluşu dolayısıyla buradan türeyen “kırklara karışmak” deyimi… Dünyayı yönettiklerine inanılan bu kırk ermiş inancı halk arasında çok yaygındır. Kim oldukları bilinmediği için (ricalül-gayb) ortadan kaybolanların ardından “kırklara karıştı” denmesinin nedeni budur. Kırklar, doğaüstü güçlere sahiptirler: yağmur yağdırmak, afetleri önlemek gibi görevleri vardır. Aynı zamanda kırk erenlerin sonsuza kadar yaşayacağına da inanılır. Murat Menteş’in kaleminden çıkan tasavvuf konulu şiirinin bir parçasını sizinle paylaşmak isterim:
“…Şeyhim 14 milyar yıl ne çabuk geçti
Yaş kırk oldu kırklara karışamadım
Ben defterden sildim ölümsüzlüğü
Şeyhim kâinata alışamadım.”
Kırk sayısının Türk, Altay, Orta Asya ve Orta Doğu mitolojilerinde yani kısaca eski Türk kültüründe mühim bir yeri vardır. Kırgız (Kırk Kız) efsanesinden itibaren Türk destan ve masallarında kırk ve kırklar motifi önemli bir yer tutmaya başlamıştır. Yeni doğum yapmış bir kadının yanına yakını olan bir iki kişi haricinde kırk gün boyunca kimse girip çıkamaz. Bu durumun sağlık gerekçeleriyle bir ilgisinin olduğu açıktır. Ayrıca bu süre çocuğun kırkının çıkması anlamına da gelir ki, bu inanca bağlı bazı gelenekler vardır: dua okunması, yemek verilmesi vs. Ölen kişinin kırkının çıkması da yine benzer biçimde dualarla ve helva yapılarak gerçekleştirilir. Bu anlayışın temelinde ruhun yaşadığı evi kırk gün sonra terk ettiği inancı vardır. Kırk vezir ve kırk haramiler gibi halk hikâyelerinde, Kırkçeşme, Kırkanbar, Kırkgöz, Kırkpınar, Kırklareli gibi yer adlarında ve “kırkı çıkmak, kırklamak, kırk oruç, kırk kurban, kırk gün kırk gece” gibi sosyal hayatı ilgilendiren alanlarda Türk geleneğini zenginleştiren kırk sayısı, Türk atasözleri ve deyimlerinde de sıkça kullanılır: bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır, kırk yılın başı, birisine kırk gün deli dersen deli olur, kılı kırk yarmak…
Yukarıda anlattığım sebeplerden ötürü kırk sayısının neden manevi olduğunu az da olsa açıklayabildiysem ne mutlu bana. Buraya kadar yazımı okuyan okurlarıma 40 kere maşallah diyerek sözlerimi noktalıyorum.