NEYİN PEŞİNDELER? ÇOCUKLARIMIZA MEKTUP

Her savaşın kaybedeni vardır ama en çok kaybedenler o savaşları başlatmayan, yönlendirmeyen ve sonlandıramayanlardır: “Çocuklar.” Dünyanın dört bir yanında silahların gölgesinde büyüyen milyonlarca çocuk artık yalnızca bir kurban değil aynı zamanda savaşın bilinçli bir bileşeni, propaganda araçlarının merkezine yerleştirilmiş imgeler haline getiriliyor. Peki ama çocuk hakları bu denklemin neresinde duruyor? Veya şunu sormak lazım: Koca koca adamlar ne kazanıyor?


VİTRİNDE BİR ÇOCUK PARLIYOR


İran ve İsrail arasında tırmanan gerilimde de benzer bir manzaraya şahit olduk. Füzeler, gece boyunca süren saldırılar, siren sesleri arasında koşan siviller... yaralılar ve onlarca ölü ve tüm bu sayısal verilerin arasında kaybolan çocuklar. Her savaşta aynı manzara, haber bültenlerinin duygusal arka planında yer alan küçük bedenler, ağlayan yüzler. Her biri sadece birkaç saniye boyunca ekranda kalıyor ama aslında koca bir sistemin dramatik vitrininde başrole yerleştiriliyorlar. Çocukları vitrin olmaktan çıkarın ve unutmazsanız onları koruyun.


Savaş denilince ekranlarda hemen çocuklar beliriveriyor. Savaşın vicdani boyutunu temsil etmek üzere kullanılmaya çoktan alışıldı. Onların masumiyetleri, korunmasızlıkları, acıya verdikleri tepkiler savaş karşıtı duyarlılığı körüklemek için birebir. Ancak bu temsillerin çoğu ne yazık ki çocuğu birey olarak tanımıyor. Onu sadece acının bir sureti olarak kullanıyor. Görsel medyada ya da politik söylemlerde yer bulan çocuklar özne değil, nesne haline geliyor. Oysa çocuk yalnızca bir mağdur değildir. O, kendine ait bir kimliği, dili ve geleceği olan bir bireydir.


ÇOCUKLARIN KİMLİĞİNİ YOK ETMEYİN


Modern çağda savaş yalnızca cephelerde değil, ekranlarda ve sosyal ağlarda da yapılıyor. Filistin-İsrail, Suriye ve Ukrayna-Rusya gibi çatışmalarda çocukların cansız bedenleri veya kanlar içindeki halleri medya üzerinden tüm dünyada hızla dolaşıma sokulmaktan kaçınılmıyor. Eee, sonuçta çok para kazanacağız değil mi? İmgeler ise izleyicide empati oluşturmanın çok ötesinde kalarak bir tarafı haklı, diğerini zalim olarak inşa etmenin bir aracı haline geliveriyor. Savaşın ahlaki tarafı ön plana çıkarılırken politik sorumluluklar göz ardı ediliyor. Sonuç: Çocuk yine kaybediyor. Hem fiziksel olarak hem kimliğinde hem de geleceğinde.


Oluşan durum sadece insani değil, etik bir krizin en büyük izidir. Çocuğun yaşadığı travma yalnızca yaşadığı yıkımla sınırlı değil, aynı zamanda onun bireyliğini kaybetmesiyle ilgilidir. Her görüntüde yeniden nesneleştirilen çocuk, kendi hikayesini anlatma hakkından mahrum bırakılır. Onun adı bilinmez, sesi duyulmaz, ne istediği sorulmaz. Sadece acıyı temsilen oradadır. Bu imgeleştirme çocukluğun özüne; oyun, öğrenme, gelişim ve aidiyet duygusuna doğrudan bir saldırıdır.
Oysa çocukların korunması sadece bombalardan ya da kurşunlardan değil, aynı zamanda simgesel şiddetten de arındırılmalıdır. Bir çocuğu savaşta kullanmak sadece onu silahlandırmak değildir. Aynı zamanda onu bir imgeye dönüştürmektir. Bu da aynı ölçüde yıkıcıdır. Savaşın masumiyet zırhıyla sunulan figürleri olarak çocuklar sistematik biçimde kimliklerinden uzaklaştırılıyorlar. Her “çocuk katili” söylemi, karşı tarafı şeytanlaştırırken çocuğu bir propaganda amacına dönüştürüyor.


ARTIK SORMALIYIZ


Artık sormanın zamanı geldi: Kim çocukları gerçekten korumak için mücadele edecek? Kim onları sahneden, kameradan, kürsüden, sosyal medya gönderilerinden uzak tutup oyun alanlarına, okul sıralarına, güvenli aile ortamlarına geri döndürecek? Tabii ki bilemiyoruz.
Haydi göreve; Çocukları korumak devletlerin, bireylerin, medyanın, sivil toplum kuruluşlarının ve akademik dünyanın da omuzlarındadır. Her bir çocuk toplumun tüm üyelerinin ortak sorumluluğudur. Siyasi ya da ideolojik çıkarların üzerine yerleştirilmesi gereken tek şey çocukların temel haklarıdır. En temel hakkın da yaşam olduğunu bilmeyeniniz yoktur sanırım. Çocukları korumak demek yalnızca bedenlerini değil, hayallerini, dillerini, kimliklerini ve yarınlarını da korumak demektir. Onları yeniden özne haline getirmek, seslerini duymak, yaşadıkları travmalarla yüzleşmek en büyük gerekliliktir.


ÇOCUKLAR BUNU İLERİDE OKUYUN


Çocuklarımıza not: Bu satırları yazarken ironik bir biçimde yine çocukların görüntülerinden, acılarından, mağduriyetlerinden söz ettiğimin oldukça farkındayım. Onları anlatırken onları bir kez daha temsil nesnesine dönüştürme riskini almaktayım fakat yetiştirebildiğimiz (bunu gerçekten umuyorum) aydınlık çocuklar, eğer bir gün bu satırlarla karşılaşırsanız, bilin ki bu yazı size dair değil, sizi yeniden insanca bir yere koyma çabasıdır. Özür diliyorum ama anlatmak, bu sessizliği delmek kadar gerekliydi. Bu yazı bir çocuğun ağlamasını değil, bir çocuğun yeniden gülebileceği bir dünyayı mümkün kılmak için gerekliydi.


Tahsin Saraç’tan güzel bir şiir sana çocuk;
Tüfekle oynama yavrum
Şakacığı bile çirkin
Bir canlıyı öldürmenin.
Gel bir çiçek ol sen yavrum
Kendi ülkenin renginde
Şu yeryüzü demetinde.