NİYETLE GELİR KISMET

Günlük yaşantımızda, hayatımızın çeşitli alanlarında niyetlenmeden yapmaya başladığımız bir iş yoktur neredeyse. Yaptığımız tercihler, attığımız adımlar,...

Günlük yaşantımızda, hayatımızın çeşitli alanlarında niyetlenmeden yapmaya başladığımız bir iş yoktur neredeyse. Yaptığımız tercihler, attığımız adımlar, planlanan önemli ve önemsiz nice faaliyetler ve dahası niyetlerimiz doğrultusunda gerçekleşmektedir. Ancak işler bazen niyetlerimiz doğrultusunda gerçekleşmemiş olabiliyor. Böyle durumlarda genellikle sözü tersinden anlayarak “Neye niyet, neye kısmet.” demekteyiz. Neyi niyet ettim de ne kısmet oldu, şeklinde memnuniyetsizliğimizi ifade etmek için kullanıyoruz. Oysaki bizi kısmetimize götüren niyetimizin ta kendisidir. Niyetimiz oranında bize “ksm” yani taksim edilir. Kısmet, payımıza düşeni ifade eder. Zira kısmet sözcüğü kısım, parça ile ilişkilidir. Durumun böyle olduğunu iyi bilen büyüklerimiz de “Niyet hayır, akıbet hayır.” demiştir. Niyeti hayır olanın akıbeti de hayır olur. Aslında niyet akıbet ilişkisini tohum meyve ilişkisi ile somutlaştırarak anlatırsak daha anlaşılır olacaktır. Elma tohumunu ektikten sonra nasıl ki nar ağacının filizlenmesini bekleyemiyorsak niyetimizi hayırlı tutmadıktan sonra da akıbetimizin hayırlı olacağından şüphe etmeliyiz. Kaliteli tohum, kaliteli ürün demektir. Tohum ne ise sonuç da odur.

İnsan ilişkilerinde de durum böyledir. Biriyle kuracağımız arkadaşlığa hesap kitap yani hesabî düşünceleri karıştırdığımızda dostluğu, sevgiyi, arkadaşlığı araçsallaştırmış oluyoruz. Çünkü hesabî düşünce ile hareket eden bir kimsenin niyeti çıkara dayalıdır. Bu iş, bu arkadaşlık bana ne kazandıracak, bana getirileri ne olacak hesabını yapar. Kısaca söylemek gerekirse böyle kimseler niyetinden önce kısmetini arzular. Modern zamanın bahsettiğim ilişkileri ve duyguları araçsallaştırması insan ilişkilerine vurulan en büyük darbelerden biridir. Çünkü araçsallaştırmak, değersizleştirmektir. Araçsallaşan hiçbir şey sağlam bir zemine oturamaz: sevgi, dostluk, inanç, bağ ve arkadaşlık…

Yazımın konusuyla ilgili olarak daha önceden beğenerek okumuş olduğum bir hikâyeyi size de anlatmak istiyorum:

“Günlerden bir gün padişahın biri, adamları ile birlikte ülkesini dolaşmak için yollara koyulmuş. Uzun süren yolculukları esnasında bir nar bahçesine denk gelmişler. Sıcaktan bunalan padişah, bu bahçeye girip sahibinden nar suyu istemeye karar vermiş. Bahçenin sahibi yaşlı adam, padişahı ve adamlarını memnuniyetle ağırlamış. Bahçesinden getirdiği narları sıkıp misafirlerine ikram etmiş. Padişah içer içmez nar suyunun tadına hayran kalmış ve yaşlı adamdan bir bardak daha nar suyu istemiş. Yaşlı adam, yeniden ikram etmiş. Nar suyunu memnuniyetle içen padişah ve adamları, yolculuklarına devam etmek üzere yaşlı adama teşekkür edip yola koyulmuşlar. Biraz ilerledikten sonra padişahın aklına bir fikir gelmiş. Yaşlı adamın nar bahçesini ondan alarak kendi sarayı için lezzetli nar suları üretmek fikrini kafaya koymuş. Bu vesileyle geldiği yolu geri dönen padişah yaşlı adamın bahçesine varmış. Yeniden adamları ile nar bahçesine gelen padişah, konuyu yaşlı adama açmadan önce bir bardak daha nar suyu istemiş. Yaşlı adam, yine aynı memnuniyetle nar suyunu padişaha ikram etmiş. Nar suyundan bir yudum aldıktan sonra suratı ekşiyen padişah: “Nar suyuna ne kattın be adam? Acılığından içilmiyor!” demiş. Padişahın bu sert tepkisine karşın yaşlı adam kendisini hiç bozmadan şu cevabı vermiş: “Nar aynı nar da niyet aynı niyet değil padişahım. Çünkü sen benim bahçeme göz diktin, artık niyetin farklı olduğu için tadı da farklı oldu.” Bu hikâyeden de anlaşılacağı üzere bozulan niyet, narın da tadını bozmuştur. Çünkü kısmet olan niyetten bağımsız değildir. Boşuna dememişler “Hissin kadar hissen vardır.” diye.