SAHİPSİZ KÜTAHYA! NE OLACAK BU MEMLEKETİN HÂLİ?

Uzun bir süredir ara verdiğim köşe yazılarıma, Dumlupınar Gazetesi’nde bana ayrılan bu mecrada devam etmenin mutluluğuyla size merhaba diyerek başlıyorum.

30 küsur senedir bu meslekte canhıraş debelenen bir gazeteci olarak, hep duyageldiğim tespitleri başlığıma taşıdım. “Sahipsiz Kütahya! Ne olacak bu memleketin hâli?” Nesiller değişse de tepkiler ve cümleler değişmiyor. Hatta bir de “Kütahya’dan bir … olmaz” diyenler de azımsanamayacak kadar çok.

1996’da Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası’nda bir “Arama Toplantısı” adı verilen çalıştayı, genç bir muhabir olarak takip etmiştim. Konular aynı, sorunlar aynı, sorumsuz sorumlular! da aynı idi. Üreten insanlara hasetlik eden hödükler, üretmedikçe geri gideceğini anlamayan andavallar yüzünden geriye gittikçe gittik. Hatta şöyle bir iddiam var; Kütahya’yı 40-50 yıl geriye götürsek, 30-40 yıl bugünden ileri gitmiş oluruz! Ne demek istediğimi anlamayanlar için daha net yazayım isterseniz. Kütahya 40 yıl önce daha nizami, daha üreten, daha kültürlü ve daha zengin bir memleket idi… Şimdi dolap beygirine döndük maalesef. “Ulan andavallı, dolap beygiri misin?” demiş Hüseyin Rahmi Gürpınar. Ne de güzel demiş. Çözüm önerileri yıllardır yazılıp çizildi, çeşitli arama toplantıları yapıldı, sorunlar bazen çözülüyor gibi gösterilse de üzeri örtülüp geçti. Düzelir mi? El cevap; eğitim şart!

KÜTAHYA VE BURİDAN’IN EŞEĞİ!

Hem aç hem de susuz olan bir eşek, kendisinden eşit uzaklıkta bir yere konulmuş olan su ve saman balyası arasında bir türlü karar veremeyip hem açlıktan hem susuzluktan ölür. Buridan’ın eşeği olarak bilinen bu öykü, felsefede özgür irade teması ile ilgili olarak kurulmuş bir paradokstur. Kararsızlıkla ilgili bir konu açıldığında ilk olarak aklıma Buridan’ın eşeği gelir. Kütahya ile ne alakası var hemen anlatayım.

Kütahya nereye doğru yol alacak bilen var mı? Turizm mi? Sanayi mi? Tarım mı? Eğitim mi? Ya da başka bir alan mı? Nereye gidecek bu memleket? Bir karar verin artık ey siyasiler, yöneticiler, sivil toplum kuruluşları… Ve tabii ki Kütahya’da yaşayanlar…

“Her dalda oynarım” demek kadar kötü bir tavır yoktur. Kütahya artık karar vermeli. Bu kararı verecek olanlar icra makamında olanların ta kendileridir. Gereksiz tartışmaları boş verip, vekaletini aldığınız bu ile, mutlaka bir yol haritası çizmek zorundasınız. Bunu yapmadığınız her dakika bu memlekete kötülük ediyorsunuz demektir.

Bu iddiam, hem siyasiler hem de idareciler için geçerliliğini korurken, yukarıda da belirtiğim gibi, üç yıldan üç yıla seçilen ve koltuğunda rahat rahat oturan STK başkan ve yöneticilerini de kapsıyor. Oda başkanları da üzerine alınır ise yerinde olur.

Kütahya’da insanları yaşamaya motive edecek tüm unsurlar yavaş yavaş kaybolmakta. Bunu fark eden kim var acaba? Mesela Kütahya’ya artık elektrikli bir otobüs geldi diye ben kalmaya devam etmek istemem. Ya da caddelere betondan asfalt atılması benim kalmam için çok bir motivasyon kaynağı olmaz. 45 yaşına gelmiş biri olarak bunları söylüyorum. Gençler Kütahya için ne düşünüyor? İnanın duymak istemezsiniz…

Kendi başına karar veremeyen ve kendi adına başkasının karar vermesini bekleyen toplumların sonu ne olabilir? Moralinizi bozmak istemem ama hiç de iyi bir sonucu yok maalesef.

Sonuç olarak önerim şu; seçtiğiniz siyasiler ve STK yöneticilerinden hesap sorun. Onları çalışmak zorunda bırakın. Atanmışlara saygı gösterin ama korkmayın, onlar size hizmet etmesi için atandı…

Siyasiler hamâsî nutuklar atar, köylünün-kentlinin oyunu “yalanlarıyla” partilerine devşirir, seçildikten sonra bu sözlerini unutur giderlerdi. Şu güzel Kütahya’ya ihanet edildi ve hatta şunu da rahatlıkla söyleyebilirim ki hâlen bu devam etmekte. Yazık, vallahi yazık, billahi yazık! Kütahya, yaşadığı bu hâli hak ediyor mu sizce?

Sultan Veled’in şiirlerinde aşkla bahsettiği, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde övgüyle anlattığı Kütahya; Şair Ali Pesendi’ye aşkla yazdırmış, Ressam Ahmet Yakupoğlu’na sırla resmettirmiş, Ahmet Uluçay’a kapuz kabuğundan gemiler hayal ettirmişti. Aynı Kütahya, maalesef bir işe yaramayan binlerce insana da ev sahipliği yapıyor! Buna çözüm var, o da samimiyet…

Sevgiyle kalın…

TEBESSÜM

Kasırgayı nasıl başlattın?

Tatil köyünde bir Amerikalı ile tanışan Türk iş insanı sohbet ediyorlardı. Bizimki anlatmaya başladı:

- Böyle bir tatil aklımdan bile geçmezdi. Bir yangın fabrikamı kül etti. Sigorta paramı ödeyince, “bunca yıl eşek gibi çalıştın da ne oldu? Şimdi tatil zamanı” dedim ve bu tatile çıktım.

- Tesadüfe bak, dedi Amerikalı... Benim de çok iyi iş yapan bir restoranım vardı. Bir kasırga taş üstünde taş bırakmadı. Sigorta paramı ödeyince ben de bu tatile karar verdim.

Epey bir zaman geçtikten sonra, sessizliği bizim iş insanı bozmuş:

- Yahu anlatsana, sen kasırgayı nasıl başlattın?

GÜZEL CÜMLELER

Bilenler konuşmazlar. Konuşanlar bilmezler…

( yaylibaba@gmail.com ) MEHMET YAYLIOĞLU