Silvan Dağlarında Tilkilere Yem Olan Bir Kahraman: CELÂLEDDİN HARZEMŞAH (1)

Onun hayatını kaleme alan ünlü tarihçi Nesevî (ö. 1250) şu cümleyle tarihe not düşer:

 

“Kader dileyince, böyle nâ-mağlup bir aslanın ölümü tilkilerin elinde gerçekleşti.”

 

Nâ-mağlup aslan 1097-1231 yılları arasında Harezm bölgesinde ve İran’da hüküm süren olan Harzemşahlar Devleti’nin son hükümdarı Celâleddin Harzemşah’tır.

 

Asıl adı Mengüberti olan Celâleddin, babası Alaaddin Muhammed’in ölümünden sonra 21 yaşında Harzemşahlar Devletinin başına geçti.

 

Celâleddin Harzemşah, bu tarihten itibaren bütün ömrünü at sırtında savaş meydanlarında geçirdi. Neredeyse Harezm, İran, Horasan, Hindistan, Pakistan, Irak, Azerbaycan, Gürcistan ve Doğu Anadolu’da ayak basmadık bir yer bırakmadı.

 

Celâleddin Harzemşah en büyük mücadeleyi bütün insanlığı bir kasırga gibi kasıp kavuran, girdikleri her yeri yakıp yıkan, milyonlarca insanı hunharca katleden, fethettikleri şehirlerde taş üstünde taş bırakmayan, kedileri, köpekleri dahi öldüren, İslâm kültür ve medeniyetini çiğneyip tahrip eden Moğollara karşı verdi.

 

Cengiz Han ve oğullarının 1220 yılında başlattığı istilâ ve işgal hareketleri bütün Asya’ya yayılarak yaklaşık bir asır devam etti. Moğol zulmünü bizzat yaşayan ünlü tarihçi İbnü’l-Esîr (ö. 1233) bu olayı «Hazreti Âdem’den beri insanoğlunun mâruz kaldığı en büyük felâket» olarak nitelendirir.

 

Celâleddin Harzemşah, Moğol saldırılarına ve Hıristiyan Gürcülere karşı mücadele edebilen tek kişi olması ve onları defalarca yenmesi sebebiyle Türk tarihindeki en büyük Türk hükümdarlar arasında sayılmıştır.

 

Bir savaş dâhisi olan Celâleddin Harzemşah Moğol saldırılarına engel olur, hiç beklenmedik bir yerde ortaya çıkarak onlara büyük kayıplar verdirir.

 

1221 baharında bugünkü Kabil’in kuzey kesimlerinde Parvan denilen yerde Moğolların «Yenilmez Noyan» unvanlı komutanlarını bozguna uğratır. Bunu haber alan Cengiz Han büyük bir ordu ile harekete geçerek İndus nehri yakınlarında Hindistan’a gitmek için yola çıkan Celâleddin Harzemşah’ın karşısına çıkar.

 

İndus (Sind) nehri kenarında çok şiddetli bir savaş olur. Sultan Celâleddîn ve askerleri savaş meydanında eşi benzeri görülmemiş bir kahramanlık sergiler. Ancak Moğolların amansız saldırıları karşısında çember gittikçe daralmaya başlamıştır. Savaşın kaybedileceğini anlayan Celâleddin Harzemşah, düşman birlikleri üzerine son bir hücum yaparak atını hızla geri çevirir, zırhını üzerinden atar ve Moğolların şaşkın bakışları arasında atını on beş yirmi metre ilerideki İndus Nehri’nin coşkun sularına sürer.

 

Cengiz Han, onun nehre atladığını görünce atını sahile sürer. Nehre atlayıp Sultanı takip etmek isteyen Moğol askerlerine engel olur. Celâleddin Harzemşah, Cengiz Han ve yanındakilerin hayran bakışları önünde yüzerek karşıya çıkar.

 

Cengiz Han elini ağzına götürerek bütün kaynaklarda geçen şu cümleleri söyler: “Analar bunun gibi oğul doğurmalıdır. Böyle bir oğula sahip olan babaya ne mutlu. O, başımıza büyük işler açacak.”

 

Sultan Alâeddin, Hindistan’da üç yıla yakın bir süre kalır ve 1225’te ordusunu tekrar toplayarak bu sefer İslâm dünyasını tehdit eden Hıristiyan Gürcüler üzerine yürür ve 1226 Mart’ında Tiflis'i eline geçirir.

 

Bu yıllarda Celâleddin Harzemşah ile Anadolu Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubat arasında kuvvetli bir dostluk vardır. Celâleddin Harzemşah, Alâeddin Keykubat’a gönderdiği mektupta; «Aynı dine ve millete mensubuz ve cihat yolunda müşterekiz.” diyordu.

 

Alâeddin ise Celâleddin Harezmşah’ın menkıbelerini ve mel’un Moğollara karşı Müslümanları sevindiren intikam haberlerini öğrenip kendisine hayran olduğunu bildiriyordu.

 

Celâleddin Harzemşah ile Alâeddin Keykubat arasında başlayan bu dostluk 2-3 yıl sonra bozulur. Başlangıçta Moğollar’a karşı İslam dünyasının kalkanı olan Celâleddin’in Ahlat Kalesi’ni kuşatması bu dostluğun sonu olur.

 

Celâleddin Harzemşah Kasım 1226’da o zaman Eyyûbîler idaresi altında bulunan Ahlat kalesini kuşatır. Ahlat kalesi, kuşatmaya beklenmedik bir direniş gösterir. Hava şartlarının da kötüye gittiğini gören Celâleddin kuşatmayı bırakıp Tebriz'e geri çekilir.

 

1228'de Celâleddin Eyyûbîlerin idarelerini devam ettirmekte oldukları Ahlat üzerine yürür ve şehri ikinci defa kuşatmaya alır.

 

Alâeddin Keykubad Ahlat’ı muhasara eden Celâleddin Harzemşah’a iki defa elçi gönderir. Elçilerle gönderdiği mektuplarda Celâleddin Harzemşah’ın “âbitlerin ve zâhitlerin kaynağı, imamların, hafızların yurdu ve kubbetü’l-İslâm olan Ahlat”ı kuşatmaktan vazgeçmesini ister.

 

Sultan Alâeddin mektubun devamında söylediklerini yaptığı takdirde Celâleddin’le hep dost kalacaklarını söyleyerek mektubunu şöyle tamamlar: «Eğer bizim sözlerimize kulak vermezseniz, o zaman bize sultanlığın gereğini ve Müslümanlığın görevini yerine getirmek ve mutlak padişah olan Allah’ın ‘‘Eğer müminlerden iki grup birbiri ile vuruşurlarsa hemen aralarını düzeltin. Şayet biri diğerine saldırırsa saldıranlarla Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar savaşınız. Eğer dönerse, aralarını adaletle bulunuz, adil davranın, şüphesiz Allah adil davrananı sever.” âyetini okuruz.»

 

Bu mektupta Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad açıkça Sultan Celâleddin’den Ahlat kuşatmasını derhal kaldırmasını istiyor, aksi takdirde onunla savaşacağını söylüyordu.

 

Sultan Celâleddin bu tavsiyeler uymaz, tehditlere de aldırmaz ve yaklaşık on ay süren bir kuşatmadan sonra 1230 yılı Nisan ayında Ahlat’a girer.

 

(Bu yazının devamı 04 Aralık Çarşamba günü bu sütunlarda yayımlanacak.)

 
 

Video adresi:

https://www.youtube.com/watch?v=LBcNPNBSNXE&t=62s