Öncelikle bu soruya cevap verebilmek için “memleket” kelimesinin kökenine inmek gerekiyor. Memleket, Arapça “mlk" kökünden gelen mamlaka(t) “egemenlik (alanı), mülk, ülke, devlet” sözcüğünden gelerek dilimize girmiştir. O hâlde memleket kelimesinin yerini “ülke, şehir” gibi sözcüklerin doldurabildiğinden söz edebilir miyiz? Bana kalırsa memleket insanını sevdiğin, insanıyla mutlu olabildiğin, kendini ait hissettiğin yerdir. İnsanını sevmeden yaşadığın yerin herhangi bir ülkeden/şehirden farkı yoktur çünkü senin için bir anlam ifade etmez. Doğduğu yer midir yoksa doyduğu yer midir insanın memleketi? Günümüzde insanlar doğdukları yerleri memleketi olarak belirtmektedirler hâlbuki aidiyetin nereye ise oralısındır.
İbn Haldun, “Coğrafya kaderdir.” derken bir bildiği vardı. İnsanoğlunun yaşadığı toprak onun karakteri, fizyolojisi hatta geleceği hakkında ipuçları verir. Anadolu insanı da bunun farkında olduğundan yeni tanıştığı birine “Burcun nedir?” diye sormaz. “Memleketin neresidir?” diye sorar. Esas olarak doğum yeri insanı belirler çünkü. Arapların neden gırtlaktan konuştuklarını hiç düşündünüz mü? İsterseniz biraz düşünün. Sebebini ben açıklayayım. Çöl coğrafyasında yaşadıkları için kum fırtınalarında ağızlarına kum dolmaması adına gırtlaktan çıkan harflere dayalı bir dil sistemleri vardır. Biz Türkler ise bozkır coğrafyasından gelen bir yaşama sahip olduğumuzdan dolayı çoğunlukla ağzımızın içinden çıkararak konuştuğumuz harflere dayalı bir dil sistemine sahibiz.
Memleket, insanın kimliğidir. Kimlik, "kim" soru kökünden türetilmiş olup aynı şekilde zorunlu bir mensubiyeti (aidiyet), aynı olmayı, tek olmayı, hangi kişi olmayı ifade eder. Tabii şimdilerde popüler kültür dolayısıyla “memleket” ve “kimlik” kelimeleri de yozlaşmaya, yalnızlaşmaya başladı. Binlerce kişilik “kervan”lardan yalnızların tercihi “karavan”da gibi… Hayatın her alanına nüfuz eden popüler kültür araçlarının hızla çoğaldığı günümüzde, normların farklılaşması ve diğer sorunların artarak tırmanması olağandır. Bu durum, bireylerde kimlik sorununun önemini giderek artırmaktadır. Popüler kültürün, güdüleyerek servis ettiği bu yeni yaşam tarzı, hızla çoğaltılarak simüle edilen, (sahip olunamayan şeye sahipmiş gibi yapılan) kimlik olgusunda 'imajlar' ile etkili olmakta ve çoğunlukla sosyal medya kapsamında sunulmaktadır. Tarihsel ve toplumsal şartları yansıtan ve çok yönlü bir süreç olan kimlik olgusu, genel olarak insanın kim olduğu, diğerleri tarafından nasıl görüldüğü, sosyal ve statüsel rolü, kariyeri, değeri, ihtiyaç ve tüketimleri konusundaki sorulara cevap verir. İnternet ve sosyal medyanın bir yaşam koşulu oluşturduğu günümüzde, kaynağını değişen yaşam koşullarından alan psikolojik rahatsızlıklar, popüler kültürün ürettiği psikolojik problemlerdir. Buna örnek olarak toplumda gitgide azalan merhamet ve vicdan duygusuna, sıkça maruz kaldığımız felaket ve şiddet görüntülerini ve haberlerini örnek olarak gösterebiliriz...Görsel ve işitsel olarak pekiştirilen bilinçaltı kirlenmeleri ile duyguların körleşmesi, duyarsızlaşması ve istenç dışı davranışlara yansıması olasıdır. Öyle ya; Olmaması gereken şeylerin sürekli olarak servis edilmesi, olağan şeylere dönüşmesine sebep değil midir?