İnsanın şuurlu ve ihtiyatlı bir varlık olmasının sebebi dil sistemine sahip olmasından kaynaklanmaktadır. İnsan, kullandığı dili sayesinde yalnızca iletişim kuran bir varlık olmaktan çıkarak “düşünen” ve “bilen” bir varlığa dönüşür.
En eski çağlardan itibaren insanlar sözlerini şiir yoluyla aktarmayı tercih etmiştir. Şiiri tercih etmelerindeki sebep ise şiirin ahengi dolayısıyla akılda kalıcılığının ve tesirinin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır. Medeniyetimizin bağrında yetişmiş olan Yunus Emre’nin de sözlerini şiir yoluyla aktarmayı tercih etmesi de bundandır. Yunus Emre, fikirlerini şiir yoluyla insanlara aktarırken söz varlığını ve bunlarla ilişkili sözlerini çok etkili bir biçimde kullanmıştır. Böylece “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için / Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.” dizeleri ile nice gönülleri fethetmiştir. Yunus Emre örneğinden de anlaşılacağı gibi medeniyetimizin değerleri söz üzerine kurulmuştur. Bundan dolayı medeniyet tarihimiz boyunca söz hep zirvede olmuştur. Merhum Cemil Meriç “Bizde şiir muhteşemdir. Çobanından sultanına kadar herkesin şiirden nasibi vardır.” diyerek bozkırından sarayına kadar şiir dilinin hâkim olduğunu belirtmiştir. Kimi şairler şiir aracılığıyla acılarını, kederlerini, sevinçlerini, dünyaya karşı tutumlarını dile getirirken kimi şairler de şiirlerini (methiyelerini) sultanlara sunarak ekmek kapısını aralar duruma gelmiştir. Durum böyleyken İstanbul’u fetheden Fatih’ten haberdarız da Avnî’den haberdar mıyız? Kanunî’yi bilirken Muhibbi’yi ne kadar biliyoruz? Diye sormadan edemiyorum çünkü bu isimlerin edebî kimlikleri siyasî kimlikleri kadar kıymetlidir ve bu kıymetin bilinmesi gerekmektedir. Sözün kıymeti kimin dilinde olduğu ile de alakalıdır. Söz, ehil sahibi insanların dilindeyken tesirli ve kıymetlidir. Söylenen söz insana şifa olurken yara da olabilir. Büyüklerimizin “Söz tohumdur. Ekmeyeceksin. Madem ektin, dikkat edeceksin.” demeleri bundandır. İnsanın bedeni nasıl ağız ile besleniyorsa ruhu da kulakla beslenmektedir. Bunun için insan kulağından zehirlenebileceği gibi şifa da bulabilir. Sözümüzün şifa olmasını istiyorsak kalp ile söylememiz gerekmektedir. Ancak kalpten çıkan sözler kalbe girebilir. Sözlerimiz ağızdan değil, kalpten çıksın.
Eskilerimiz sözün şerefli/kıymetli olduğunu belirtmek amacıyla söze “nutk-u şerif” demişlerdir. Bu da beraberinde hürmete yaraşır söz söyleyebilmeyi gerektirmektedir. Kıymet nedrete tabidir. Bir şey ne kadar az ise o kadar kıymetlidir. Bu ilke neredeyse hayatın her alanı için geçerli olmakla birlikte sözün de az, öz ve tatlı olanı hürmete layıktır. Çünkü söz çoğaldığı, laf kalabalıklaştığı takdirde kıymetsizleşir. Çok laf hem sözün sahibinin değerini düşürür hem de sözün tesirini düşürür. Bizler sesini yükseltenlerden değil sözünü yükseltenlerden olalım.