TÜRKİYE NASIL GÜÇLENİYOR?

  Allah’ın (CC), Selamı, Rahmeti ve Bereketi hepimizin üzerine olsun.

 Değerli okuyucularımız, bu hafta sizlerle beraber İNŞAALLAH, TÜRKİYE’mizin nasıl güçlü olduğunu ve bunu nasıl başardığını , nasıl da daha başarılı olacağını konuşacağız İNŞAALLAH.

Türkiye’mizin bundan 20 küsür yıl önceki halini, yaşı 30 ve ilerisi hatırlıyordur. Gelin zihnimizi canlandıralım ve TÜRKİYE’mizin 2000’li yıllarının önce ve sonrasını hatırlayalım.

*EĞİTİM

 - 2000 ‘li yıllar öncesi: Benim lise yıllarına denk gelen bu yıllarda eğitim kitaplarımızı hep kendi cebimizden öderdik. Parası olan gıcır gıcır kitap alır, olmayan ise bir alt sınıfa  kitap satar bir üstten de kitaplarını satın alırdı. Kitap işi dışarıdan temin edildiği için , kitap bulmak çok zor olurdu. Haftalarca beklediğimiz zaman oldu. Öğretmenlerimiz haklı olarak dersleri yetiştirmek adına başlarlar bizde ders kitabı olanlardan –sırada iki kitap varsa birini bize verirlerdi veya biz onlara verirdik- temin ederdik. Belki bu iş paylaşım gibi görünür size lakin hem okulda hem de ev ödevlerine çok zor olurdu. Kitapçı da ha deyince getirmezdi. Anlayacağınız rezillikti. Öğretmenlerin dayak attığı, öğrencinin anlayamadığı yerlerde bazı öğretmenlerin ‘’anlasaydın ‘’ diye azarladığı, eğitim materyallerin daha daha az olduğu, öğretmene sevgi konusunda değil korkudan saygı duyulduğu, okulların ticari iş yeri gibi velilerden tıkır tıkır para kazandığı bir dönemdi.Tek güzel yönü öğretmenler dikkatli giyinir, sokak kıyafetlerinle okula gelemezlerdi.

-2000’li yıllar sonrası: İleriki yılarda ise 2003’te ( MEB kaynağına göre Türkiye eğitim sisteminde 2003 yılından itibaren okul kitaplarını ücretsiz dağıtıyor) devletimiz  her öğrencinin okul kitabını ücretsiz verdi. Okullar açıldığı gün, öğrenci kitap arayışına girmeden hazırca kitabına kavuşturulduğu için derslerde ilk gün başlanıyor ve zaman kaybının önüne geçiliyor. Velinin ise kitap parası cebine kalıyor ve zamandan da tasarruf ediyorlar. Öğretmenlerin iletişim becerileri geliştiriliyor, öğrenciye dayak atma olayı ortadan kaldırıldığı için öğrenci- öğretmen sevgi ve saygısı doğal olarak olumlu yönde daha ilerliyor. Eğitim materyalleri okul bazında daha etkin hale getirilip bilhassa yakın zamanda çocuklarımızın bilişim,yazılım ve uzay gibi teknolojik alana teşvik ettiriyorlar. DENEYAP,BİLSEM,TÜBİTAK gibi devrin elzem eğitim platformuna yönlendiriyorlar. Tıp, mühendislik, sanat, spor, el becerileri, gastronomi ve birçok alanda çocukların kendi yeteneklerini keşfetmesi sağlanıp bu ilim üzerinden gitmesi teşvik ediliyor. Öğretmenlere, yeni yıla uygun bilgiler güncellenip ileriye adım atılması sağlanıyor. MEB, velilerden asla bağış adı altında kayıt parası, aidat vb para toplamayı  yasaklayarak , okulların ticarethane gibi kullanımının kesinlikle önüne geçiyor. Şu an buna uymayan  okullar var ama MEB şikayet edildiğinde okula yasal işlem uyguluyor. Bu yüzden biz velilerin bu konuda hassas olmamız ve gerektiğinde ilgili mecralara şikayetimizi belirtmemiz gerekli.   Bana göre tek olumsuzu, öğretmenlerin kıyafetleri serbest bırakılması sebebiyle bazı öğretmenlerde işin suyunu çıkararak terlik, kot pantolon ve gereğinden fazla rahat giyinip gelmesi öğrenciye giyim kuşam konusunda yanlış rol model oluyorlar. Bunun dışında bu sene TÜRKİYE yüzyılı maarif modeline geçilerek öğrencinin geçmişi unutmadan geleceğe daha güvenli adım atması hedefleniyor.

‘’ “Köklerden Geleceğe”

Eğitim birçok bileşeni olan bir bütündür. Bir ayağı geçmişte duran eğitimin diğer ayağı insanlığın geleceğine ufuklar açan bir kapıdır. Millî ve manevi değerler manzumesi ile maddi gelişmenin zirvesini hedefleyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli; öğretim programlarının temel yaklaşımı, öğrenci profili, Erdem- Değer-Eylem Çerçevesi, beceriler çerçevesi bileşenlerinden oluşan bütüncül bir modeldir.(Kaynak ; tymm.meb.gov.tr) ‘’

*SAĞLIK

-2000’li yıllar öncesi: Bu dönemlerde sağlık sistemi çok kötüydü. Doktorlar hastasına iyi muamele etmez, hastalığının ne olduğunu söylemeden ilaç yazar yollardı. Tabii ki işini güzel, hakkaniyetli usulüne uygun yapan doktorlar da vardı. Ama geneli burnundan kıl aldırmayan, hastayı dinlemeyen, ‘’hadi hadi çık sıradaki ‘’diye bağıran sözde doktor ama insanlıktan nasip alamamış, rüşvetsiz yüzüne bakmayan, devlet hastanesinden sonra özel muayeneleri olan ve devlet hastanesinde bile utanma duygusu taşımadan ‘’muayenehaneme gel’’diyebilecek ve hatta bu cürete sahip doktorlar vardı. Köylü ha bire tereyağı, süt, bahçesinden kalkan ürünlerden hediye olarak getirmek zorunda kalır, parası olan ise doktorun istediği rüşveti verirdi. Ancak böyle insan muamelesi görürdün. Yaa ya! yedire yedire doyuramazdı millet doktorları. Hastane girişlerinde  galoş parası alınır, Nuh zamanından kalma eski gıcırdayan yataklar, duvarlar da  hamam böcekleri, yemeklerin üstü donmuş yağ, buz gibi yemekler, küçücük odada kaç kişi sığacaksa -bu ölçü nefes aldın mı tamamdır- koğuş misali, banyo değil tuvalet bile olmayan odalar( tabii ki devlet hastanesinde özel paralı odalar hariç) vardı. Belki bazılarımız ‘’o zamanlara da  bunlar yoktur, teknoloji daha bu kadar gelişmediği için’’ diyebilir. Bu kardeşimize şunu söyleyebilirim, o zamanlarda  Avrupa da –Almanya’da yaşamış biri olarak diyorum- hastaneler bile konforluydu ve asla rüşvet vs yoktu. Hani bazı insanlar her şeyi Avrupa ile karşılaştırıyor ya ondan dedim. Yani o zamanın Avrupası  her alanda almış başını gitmiş, ileri seviyeye çoktan ulaşmıştı. Biz TÜRKİYE’mize gelince maalesef o dönemin devlet yöneticilerinin yobazlığının (bilgisi kıt olması) ve dışarıya bağlı değil bağımlı olmasının yüzünden daha dik durmayı bırakın belini doğrultamamış bir ülkeyle yüz yüze gelirdik. Derdik ki, ‘’şu Almanya’ya bak TÜRKİYE’ye bak. Bu kadar çağın gerisinde kalmıştı ülkemiz.  İlaç kuyrukları, kaç gün sonra alınan ilaçlar, röntgen yerlerinde ki izdihamlar…daha anlatacak çok şey var ama bunun için bana ayrılan sayfalar yetmez.

-2000’li yıllar sonrası: Bu dönem sanki bir çağ atlamanın başı gibi oldu. Düşünün ki; çağınızın bir devir gerisinden gelen ülke, bu saten sonra şimdiki dönemimize kadar adeta çığır açmış ve gelişmiş olan ülkelerle başa baş giden bir hale gelmiştir.  Peki neler oldu? Öncelikle devlet hastanesinde çalışan doktorların özel muayenelerinde çalışmaları yasaklandı. Onlara verilen süre zarfında ya devlet hastanelerinde görev yapacaklardı ya da işten istifa edip kendi muayenelerini usule uygun açacaklardı. Buna göre hedef belirleyen doktorlar bu yol izinde kendi kararlarını verdiler.

‘’-Sağlık Bakanlığına bağlı devlet hastanelerinde çalışan hekimler:

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 28. maddesinde; “ Memurlar, mesleki faaliyette veya serbest meslek icrasında bulunmak üzere ofis, büro, muayenehane ve benzeri yerler açamaz; gerçek kişilere, özel hukuk tüzel kişilerine veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarına ait herhangi bir işyerinde veya vakıf yükseköğretim kurumlarında çalışamaz.” denmektedir.

İşbu maddeye göre Sağlık Bakanlığına bağlı devlet hastanelerinde çalışan hekimler muayenehane açamazlar.’’(kaynak: ato.org.tr › muayenehane-acmak-icin-yapilmasi-gerekenler ) hükmünü yerine getirmek zorunda kalarak, insanları sömürmekten mecburen vazgeçtiler.

Devlet hastanelerinde yataklar belli sayıyı geçmiyor. 2 veya en fazla  - o da belki- üç kişilik odalar., sıcak yemekler, hastasına saygı duyan ve rahatsızlını anlatan doktorlar,servislerde ki temizlik, tuvalet ve banyolu odalar- her oda da-,düzgün muamele göstermek zorunda kalan personel, hekime muayene için güncel randevular,ilaca ulaşmayı hızlandırmak ı ve hastanelerdeki sıra olumunu izdihamını bitirmek için anlaşmalı eczaneler,ileri teknoloji alet ve malzemeler vs… hepimiz biliyoruz ki TÜRKİYE eski TÜRKİYE değil. Çağı yakalamış ve bazı yerlerde ileriye geçmiş TÜRKİYE YÜZYILI’na yakışır seviye de. Bunu çoğu inkar etse de onlar da iyi biliyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın her zaman kaygısı İSLAM,TÜRKİYE , TÜRK milleti   oldu. O, herkesin gölünü kazansa da kazanamasa da hepimiz biliyoruz ve şahit oluyoruz ki hep çalıştı çalışıyor da. Dünyanın gözüne diktiği,düşmanların boğmalara beğenemediği bu kutlu insan ATATÜRK’ümüzün hayalini gerçekleştirerek TÜRKİYE’mizi siyonist rejimin esaretinden  kurtararak güçlü,saygın bir ülke haline getirdi ve getirmeye de devam edecek İNŞAAALAH.

 Bu konu çok mühim bir konu bu yüzden kısa keserek bitirmek yerine haftaya bu konunun diğer maddelerini ele almak istiyorum. İNŞAALLAH haftaya kaldığımız yerden devam etmek duasıyla ALLAH C.C emanetiz.

Hoşça kalın…