Türk Oguz begleri, budun eşiding!
Üze kök tengri basmasar, asra yagız yir telinmeser, Türk budun, ilingin, törüngin kim artatı?
Göktürk hakanı Bilge Kağan'a ait olan bu sözler, Moğolistan'ın kuzeyinde Ötüken adı verilen bölgede Türk milletinin medeniyet tarihine armağan ettiği Orhun Abideleri'nde geçmektedir.
Orhun Abideleri için büyük âlim Muharrem Ergin özetle şöyle der:
"Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin…
İlk Türk tarihi… Taşlar üzerine yazılmış tarih…
Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası...
Türk edebiyatının ilk şaheseri...
Bir kavmi bir millet yapabilecek eser…
Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık…
Türk dilinin mübarek kaynağı…
Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika...
Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser…
Bilge Kağan'ın yukarıdaki sözlerini, bugünkü Türkçe ile şöyle ifade edebiliriz:
"Türk Oğuz beyleri, millet, işitin!
Üstte mavi gök çökmese, altta kara yer delinmese, Türk milleti, senin ilini ve töreni kim bozabilir?"
Bilge Kağan yok olma tehlikesiyle karşılaşan Türklerin nasıl bir araya gelip devlet olduklarını, kardeşi Kültigin'le birlikte bu devleti nasıl yönettiklerini anlattıktan sonra bugün bile ders alacağımız öğütler vermektedir.
Türklerin bağımsız bir devletten yoksun kaldıkları elli yılı (630-680 yılları arası) kast eden Bilge Kağan bu felâketin sebeplerini şöyle sıralar:
Birincisi: Devlet adamlarının beceriksizliği, yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmaması...
Bu durum kitabelerde şöyle anlatılmaktadır: "Önceleri Kağan bilge imiş cesur imiş, buyrukları bilge imiş, cesur imiş, beyleri de kavimleri de iyi imiş, böylece ülkeyi tutup töreyi düzenlemişler... Sonra kardeşler, oğullar kağan olmuş, bilgisiz kağanlar tahta oturmuşlar, buyrukları da bilgisiz, kötü imiş, Türk beyleri, Türk adını bırakmışlar Çin beylerinin adlarını almışlar, Çin hakanına boyun eğmişler elli yıl işlerini güçlerini (ona) vermişler.”
İkincisi: Türk Milleti’nin yanlış tutumu...
Bu tutum da şöyle ifade edilmektedir. “Türk milleti, sen aç olduğun zaman tokluğu düşünmezsin, tok olduğun zaman açlık nedir bilmezsin. Bu sebeple hakanının iyi sözlerine kulak vermedin, yurdundan ayrıldın, harap bitkin düştün. Su gibi kan akıttın, kemiklerin dağlar gibi yığıldı devletine karşı hata ettin.”
Üçüncüsü: Dış sebep olarak da kurnaz Çin siyaseti ve yıkıcı propagandaları.
Bu konuda da Bilge Kağan şöyle der. “Çin kavmi hilekâr ve kurnaz olduğu için, küçük kardeşle büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, beylerle kavim arasına nifak girmesi yüzünden, Türk milleti devletini ve kağanını kaybedivermiş. Çin kağanı, Türk kavmi (ona) bunca işini gücünü verdiği halde, Türk kavmini öldüreyim, soyunu mahvedeyim der imiş mahvetmeye yürürmüş...”
Bilge Kağan'ın bu sözleri granit kayalar üzerine yazdırmasından bugüne tam 1393 yıl geçmiştir. Ne değişmiştir? İçinde bulunduğumuz durumun, yaşadığımız sorunların sebepleri aynı değil mi?
O gün, milletimizi birbirine düşüren nifak tohumları Çin tarafından saçılıyormuş, bugün ABD'den, Avrupa ülkelerinden; hatta burnumuzun dibinde yer alan ülkelerden yayılıyor. Bu ülkenin fidan gibi gençlerini sağcı-solcu, alevi-sünni, dindar-laik, faşist-komünist diye yaftalayarak birbirine kırdırmadık mı? Henüz reşit yaşa gelmedik gençlerin yaşını büyülterek idam sehpalarında kendi ellerimizle sallandırmadık mı?
Halkımızın tutumu ve yöneticilerimizin durumu ise ortada... Yöneticilerimiz kürsülerde bir taraftan birlikten, dirlikten söz ederken diğer taraftan toplumu ayrıştırıp birbirine düşman hale getirdiler. Şahsi çıkarlar, siyasi hesaplar ve oy uğruna her kılığa girdiler, darısı bol olan kümesin tavuğu oldular.
Dün “ak” dediğine bugün “kara” diyen, dün “hain” dediğine bugün “kahraman” diyen, dün birlikte yol yürüdüğü, ittifak yapıp seçime birlikte girdiği partiyi bugün milli güvenlik meselesi ilan eden siyasetçilerin bu ülkeye ve bu topluma verebileceği hiçbir şey yoktur.
Dün olduğu gibi bugün de Türk Milletinin Anadolu coğrafyasındaki varlığı tehdit altındadır. Milletçe, yaşadığımız kötü olaylardan ibret almalı, bir delikten iki kere sokulmamalıyız. Aksi takdirde o olaylar yine tekerrür edecektir.
Sözü, İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Âkif’in şu dörtlüğü ile bitirelim:
Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i "tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?