Modern çağın görünmeyen tehditlerinden biri, kusursuz beden takıntısıyla şekillenen psikolojik bir savaş: Anoreksiya Nervosa. Günden güne değişen güzellik normları, sosyal medyada öne çıkarılan “ideal bedenler” ve estetik baskılar; özellikle genç bireylerin yeme davranışlarını tehlikeli bir biçimde etkiliyor. Bu yalnızca kilo verme arzusu değil, çok daha derin bir psikolojik girdap…
Dumlupınar Gazetesi olarak bu ciddi yeme bozukluğunu Diyetisyen Sinem Kahraman ile masaya yatırdık, Kütahyalıların da görüşlerine kulak verdik.
“KORKUNUN KAYNAĞI YEMEK DEĞİL, KİLO”
Diyetisyen Kahraman’a göre anoreksiya yalnızca fiziksel değil, kökeni psikolojik olan bir rahatsızlık. “Yemek yemek sadece fizyolojik bir ihtiyaç değildir. Son yıllarda yemek; kontrol duygusu, yeterlilik hissi ve kimlik oluşturma aracı haline geldi” diyor.
Anoreksiya hastalarının, gerçek dışı bir kilo alma korkusuyla yaşadığını ifade eden Kahraman, “Zayıf olmalarına rağmen aynaya baktıklarında hâlâ kilolu olduklarını düşünüyorlar. Bu bozulmuş algı zamanla tüm hayatı esir alabiliyor” şeklinde konuşuyor.
KİMLER RİSK ALTINDA?
Anoreksiya genellikle ergenlikte başlıyor ve kadınlarda daha sık görülüyor. Ancak bu, erkeklerin güvende olduğu anlamına gelmiyor.
“Mükemmeliyetçi yapılar, baskıcı aileler, sosyal medya baskısı, akran zorbalığı ve yaşanan travmalar tetikleyici olabiliyor” diyen Kahraman, bu hastalığın çok yönlü bir psikolojik zemine oturduğunu belirtiyor.
GÖZDEN KAÇMAMASI GEREKEN BELİRTİLER
Kahraman’a göre anoreksiyanın hem fiziksel hem psikolojik birçok belirtisi var:
Aşırı kilo kaybı, kalori hesaplama takıntısı, sürekli tartılma, bazı yiyecek gruplarını tamamen reddetme, sosyal hayattan uzaklaşma, egzersize bağımlılık ve “yemek yemeyi hak etmeme” düşüncesi...
Buna ek olarak; kadınlarda adet düzensizlikleri, ciltte kuruluk, saç dökülmesi ve en önemlisi beden algısında çarpıklık tabloyu tamamlıyor.
“BU SADECE ZAYIFLAMA DEĞİL, KİMLİK MÜCADELESİ”
Kahraman, anoreksiyayı bir yeme sorunu değil, benlik algısı sorunu olarak tanımlıyor:
“Kişi, hayatındaki diğer şeyleri kontrol edemediğini hissettiğinde, tüm kontrolünü bedenine yönlendiriyor. Bu nedenle sorun, yalnızca yemekle değil, aidiyetle, değer duygusuyla ilgili bir kriz hâline geliyor.”
KÜTAHYALILAR NE DÜŞÜNÜYOR?
Dumlupınar Gazetesi ekibi olarak sokaktaydık. Mikrofon uzattığımız vatandaşlar, konuyla ilgili dikkat çekici görüşler paylaştı.
Bir vatandaş sosyal medyanın etkisine dikkat çekti:
“Her gün farklı bir güzellik standardı çıkıyor. İnsanlar da buna yetişmek için bedenleriyle savaşıyor. Ama bu bedenler gerçek değil.”
Genç bir kadın ise kişisel tecrübesini anlattı:
“Zamanında ben de etkilendim. Gençler sosyal medyada gördüklerini gerçek sanıyor. Yeme bozukluğu kolay aşılmıyor ama farkındalık çok önemli.”
Bir başka vatandaş, toplum baskısını eleştirdi:
“Kilo alan kadınlar hep eleştiriliyor. Medyada sadece kusursuz vücutlar var. Gençler de bunu taklit etmeye çalışıyor. Aç kalmak da buna dâhil.”
YARGILAMAK YERİNE DESTEK OLMAK
Diyetisyen Sinem Kahraman, bu süreçte bireyin yalnız bırakılmaması gerektiğini özellikle vurguluyor.
“Bazen iyi niyetli sözler bile kişiyi teşvik edebilir. ‘Ne kadar zayıflamışsın, çok iyi görünüyorsun’ gibi ifadeler, hasta için bir başarı ödülü gibidir. Bunun yerine ‘Seni merak ediyorum, nasılsın?’ demek çok daha etkili olur.”