Alt sosyal sınıfa mensup kişilere proleter denir. Artık Türkiye’de 7 milyon asgari ücretli, 15 milyon emekli ve 3 milyon işsize proletarya diye hitap edebiliriz.
4 kişilik bir aile esas alınır ise açlık sınırı 22 bin lira. Yoksulluk sınırı ise 72 bin lira. Asgari ücretli 7 milyon kişi artık açlık sınırında yaşayacak. Emekliler de açlık sınırının da altında yaşayacak. Yaklaşık 3 milyon memur da aylık ortalama 36 bin lira ile geçinmek zorunda. Yani maaşı 72 bin liranın altında kalan herkes yoksul bile değil artık.
85 milyon nüfusun 28 milyonu açlık sınırında yaşıyor diye varsayarsak, geriye kalan 57 milyonun hayatının güllük gülistanlık olduğu sanılabilir. 3 milyon da çiftçiyi düşersek sayı 54 milyona geriler. Yani 31 milyon insan Türkiye’de açlık ile yoksulluk arasında yaşıyor. Ne var canım, 31 milyoncuk!
Ah şu emekliler, işçiler, memurlar, çiftçiler ve işsizler olmasa, ülke ne de güzel olacak değil mi? Bir ülkenin, varlık içinde yokluk çekmesinin açıklaması ne olabilir acaba?
Yukarıda saydığım işçi, işsiz, memur, emekli, çiftçi ve esnaflar müjdeler olsun. Size hangi sınıfa ait olduğunuz sorulursa “Ben proleterim” diye göğsünüzü gere gere söyleyin artık.
Açın pençelerinizi kış günü. Doğalgazı da sonuna kadar ateşleyin. Verin mehteri, vatan millet ve Sakarya nidalarınız ile geleceğe doğru koşar adımlarla ilerleyin. Ezan dinmez, bayrak inmez. TOGG’u durduramazlar. Savulun ulen… Bize bunlar yeter değil mi sevgili okurlarım. Para, pul nemize lazım? Ulan, ne nankörsünüz be! Adamcağıza (DİB Ali Erbaş) bir Audi A8 Long’u dahi çok gördünüz. Gözünüze, dizinize dursun sizin!
Asgari ücretin 22 bin lira olduğu ülkede emekli maaşının da 16-17 bin lira olması bekleniyor. İşsizler de 6 ay boyunca aylık 10 bin lira alacak. Bu geçim şartları iyileştirilmez ise, ilk seçimde halk iktidarı değiştirir, demedi demeyin…
CAMİYE GİTMEYEN CEMAATİN PARASI İMAMDAN KESİLSİN MADEM
Aile hekimleri, Türkiye’de yaşanan sağlık sorunlarına karşı yine bir eylem başlatıyor. Aile Sağlığı Merkezleri (ASM) hekimleri, yeni yönetmeliğe karşı 6-10 Ocak tarihleri arasında Türkiye genelinde üçüncü kez iş bırakma eylemi yapacak. Daha önce iki defa, 5-7 Kasım ve 2-6 Aralık tarihlerinde eylem yapmışlar idi.
Eylemlerinin temel gerekçesi, özlük haklarının kısıtlanması. Bu talepleri kuşkusuz haklı. Ancak bu tür hak arayışı içinde olan bir mesleğin, halktan tepki almamaya da özen göstermesi gerektiğini unutmamak gerekir. Sosyal medya üzerinden kendilerine destek verenler olduğu gibi, eleştirenler de var. Bu durumda, halkın mağduriyetini göz ardı etmeden çözüm aramak önemli.
Yeni yönetmeliğe göre aile hekimlerine bir performans teşvik sistemi getirilmiş. Bu sisteme göre, hekimlerin teşvik alabilmesi için, kendilerine kayıtlı hastaların yılda en az iki kez ASM'ye başvurması gerekiyor. Eğer bir hasta yılda yediden fazla başka bir sağlık kurumuna başvurmuşsa, o aile hekimi bu teşvikten faydalanamıyor. Ancak, sağlıklı bir birey yılda iki kez aile hekimine gitmek zorunda değil ve gitmemesi de tamamen onun takdirindedir.
Buna rağmen, ASM'ye başvurmayan hasta nedeniyle hekimin maaşından kesinti yapılması, oldukça sorunlu bir yaklaşım.
Bu durumu başka bir meslekle kıyaslayacak olursak, okula gitmeyen bir öğrencinin öğretmeninin maaşından, camiye gitmeyen bir insan için imamın maaşından kesinti yapılır mı?
Ayrıca, yönetmelikte aile hekimlerinin antibiyotik, ağrı kesici ve mide koruyucu ilaç yazmalarına kota getirilmiş. Hekimler, bulundukları ildeki ortalama rakamın üzerinde ilaç yazarlarsa, teşvik alamayacaklar. Yani daha az antibiyotik, ağrı kesici ve mide koruyucu ilaç yazan hekimler daha fazla ücret alacak. Bu durum, hekim ile hasta arasında huzursuzluk yaratabilir, çünkü bazı hastalar ihtiyaç duydukları tedaviyi alamayabilir. Bu iki örnek, hekimlerin kariyerlerini ve hasta ilişkilerini zorlaştıran bir duruma işaret ediyor.
Ancak, haklı bir talep ile halkı mağdur etmemek arasında denge kurmak oldukça önemli. Toplumun desteğini kazanmak, bu tür eylemlerin etkili olabilmesi için gerekli. Hekimlerin sorunları, yalnızca onlar için değil, tüm toplum için bir sorun haline gelmemelidir.
Bunun yanında, Türkiye’de yalnızca hekimlerin değil, pek çok kesimin sorunları giderek daha da büyüyor. Asgari ücretli, memur, işçi, esnaf, çiftçi ve emeklilerin de yaşadığı sıkıntılar her geçen gün artmakta. İşsizlik oranları, özellikle üniversite mezunu gençlerde, hiç olmadığı kadar yüksek seviyelere ulaşmış durumda. Birçok kişi, bu durumdan kaçmak için yurt dışına gitmeye karar veriyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Giderlerse gitsinler” açıklamasının ardından da bazı kişiler yurt dışına gitmeyi tercih etti. Peki, sorunlar sadece bir kısmın çözümüyle mi ortadan kalkacak? Bu tür çözüm önerileri, sadece bireysel çıkarlar üzerinden değerlendirildiğinde, genel halkın mağduriyetine yol açabilir.
Sağlık Bakanlığı'nın yeni yönetmeliği karşısında yapılan eylemler önemli olsa da, bu eylemler nedeniyle hasta vatandaşların mağduriyetinin sorumluluğu kimde olacak? Aile hekimlerinin hastalarına hizmet vermeye devam etmesi gerektiği bir dönemde, sağlık hizmetlerinin aksaması kabul edilemez. En azından, ASM'lerde nöbetçi hekimlerin görev yapması ve hastaların sağlık ihtiyaçlarına karşı duyarlı bir şekilde yönlendirilmesi sağlanmalıdır.
Geçmişte yapılan eylemlerden herhangi bir sonuç alınamamış olsa da, bu tür eylemlerle yalnızca hekimlerin değil, toplumun da zarar görmemesi için çözüm üretilmesi gerekmektedir. Çünkü nihayetinde, sağlık hizmetleri her şeyden önce halkın sağlığını korumaya yönelik bir sorumluluktur.
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Her toplum, lâyık olduğu şekilde yönetilir. Kabullenmekte zorlanıyoruz ama sanırım gerçek bu.