Gazetecilik, yalnızca haber yazmak, olayları aktarmak ya da gündemi takip etmek değildir. Gazetecilik, hakikatin izini sürmek, toplumun gözü, kulağı ve sesi olmaktır. Kalemi eline alan her gazeteci, gerçeği eğip bükmeden, olduğundan farklı göstermeden aktarmak zorundadır. Çünkü gazeteciliğin namusu, doğruluktur; vicdanı ise kamuoyuna karşı duyulan sorumluluktur.

Gücü elinde tutanlar, maalesef gazetecileri çoğu zaman birer piyon gibi kullanmak ister. Gerçeğin üzerini örtmek, insanları yanlış yönlendirmek ve kitleleri manipüle etmek için, basını bir araç olarak görmek isteyenlerin sayısı az değildir. İşte tam da burada gazetecilik mesleğinin en büyük sınavı başlar. Onurlu bir gazeteci, kalemini satmaz, vicdanını kiraya vermez. Özgürlüğü ve namusu arasında sıkışıp kaldığında, şerefli olanı seçer.

Mesleğimizin en büyük hazinesi, inandırıcılıktır. Okuyucu, izleyici veya dinleyici, bir gazetecinin dürüstlüğüne inanıyorsa, işte o zaman gazetecilik gerçek anlamını bulur. Ancak bu güveni kazanmak zordur, kaybetmek ise çok kolaydır. Bir defa yanlı haberciliğe düşerseniz, bir kez çıkar ilişkileri içine girerseniz, bir daha asla eski güveninizi geri kazanamazsınız.

Gazetecilik, elbette meşakkatli bir iştir. Kimi zaman uykusuz geceler, kimi zaman tehditler, baskılar ve yıldırma politikalarıyla mücadele etmek zorunda kalırız, bir zamanlar kaldık ama meslek aşkı ve gerçeğe olan sadakatimiz, tüm bu zorlukları göğüslememizi sağladı. Bununla ilgili ağır bedeller de ödedik. Bir haber uğruna günlerce iz sürmek, belge peşinde koşmak, bir konuyu en ince ayrıntısına kadar araştırmak… İşte tüm bunlar gazetecinin kutsal görevleridir.

Bugün, toplumun büyük bir kesimi gazeteciliğin erozyona uğradığını düşünüyor. Böyle düşünmekte de hakları var esasen. Bağnazlaşmış zihniyette kendine “gazeteci” diyen çok sayıda canlı türedi. Bu gibi canlılarla aynı mesleği icra ediyormuş gibi görünmemiz gayet üzücü bir durumdur.

Haberlerin manipüle edildiği, gerçeğin çarpıtıldığı, çıkar hesaplarının ön planda tutulduğu bir medya düzeni içindeyiz. Ancak unutulmamalıdır ki, her dönemde namuslu, onurlu gazeteciler de var olmuştur, var olmaya da devam edecektir. Kalemini yalnızca halkın gerçekleri öğrenmesi için oynatan, doğruluktan sapmayan gazeteciler, bu mesleğin yüz akıdır.

Bir gazeteciye çektiği fotoğrafı, videoyu veya ses kaydını silmesi için baskı yapmak, gerçeği saklamaya yönelik bir girişimdir. O an kaydedilen görüntü, tarihin bir parçasıdır ve yok edilmesi, toplumun bilgi edinme hakkına bir müdahaledir. Gazeteci, olayları kayıt altına almakla yükümlüdür; çünkü gerçekleri belgelemek, kamuoyunu aydınlatmak ve tarihe tanıklık etmek mesleğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Baskılar, tehditler ve zorlamalar, gazetecinin misyonunu sekteye uğratamaz. Bu nedenle, hiçbir onurlu gazeteci, hakikati silmeye razı olmamalıdır. Olmayacaktır. Bunun böyle bilinmesi gerekir.

Gazetecilik, yalnızca bir meslek değil, aynı zamanda bir karakter sınavıdır. Kalemi eğip bükmeden, gerçeği saklamadan, halkın haber alma hakkını savunarak yolumuza devam etmek zorundayız. Çünkü biz gazetecilerin en büyük mirası, bırakacağı temiz ve onurlu kalemidir.

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Gerekirse kalemini kır ama sakın satma. SEDAT SİMÂVÎ