Bir insan hayata gözlerini yumduğunda, ardından söylenenler onun mirasının bir parçası haline gelir. İyiliğiyle, hatalarıyla bu dünyadan göç eden herkes için geriye kalan, yalnızca anıları ve ardında bıraktığı izlerdir. Ancak ne acıdır ki, bazıları bu izleri saygıyla anmak yerine, nefretle kirletmeye çalışır. Eleştirinin hakarete, öfkenin ahlaksızlığa dönüştüğü bir çağda, ölenin ardından konuşmanın insani ve dini boyutunu yeniden hatırlamak gerekiyor. Aslında sadece insani boyut demek isterim ancak dini boyutu katınca ikna olacak olanlar için yazıyorum.
İSLAM’DA ÖLENİN ARDINDAN KONUŞMAK
İslam, ölünün arkasından kötü konuşmayı açıkça yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (s.a.v), “Ölülerinizin iyiliklerini anın, kötülüklerini söylemeyin.” buyurarak bizleri bu konuda uyarmıştır. Çünkü artık amel defteri kapanmış, hesap Allah’a kalmıştır. Bizlerin söyleyeceği sözler, ölen kişiye zarar vermez; ama bizim vicdanımızı ve ahlakımızı ele verir. Bize zararı olur kısacası.
Hz. Muhammed (s.a.v), bir cenazenin ardından kötü konuşan birini uyararak, "O gitmiştir, onun hakkında kötü konuşmayın!" demiştir. Ölüm, hayatın değişmez bir gerçeğidir ve ölüye dil uzatmak, gerçekte yaşayanın vicdanını ve insanlığını kaybetmesidir.
ÖLÜYE SAYGI: İNSANLIK ONURUMUZUN BİR PARÇASI
Ölen bir insan artık kendini savunamaz. Onun ardından kötü konuşmak, hem etik dışıdır hem de insani bir zaafın göstergesidir. Hepimiz hatalarımız ve doğrularımızla bir bütünüz, kimse kusursuz değildir. Peki, biz hayattayken arkamızdan nasıl anılmak isteriz?
Ayrıca, ölünün ardından yapılan acımasız yorumlar, geride kalan ailesine ve sevdiklerine de büyük bir haksızlıktır. Acıları tazeyken onlara daha fazla yük bindirmek, ancak merhametten ve insanlıktan nasibini almamış kişilerin işidir. Eleştiri yapılabilir, tarihe mal olmuş kişiler hakkında değerlendirmeler de yapılabilir. Ancak bunu hakaretle, nefretle değil; adaletli ve objektif bir üslupla yapmak gerekir. Eleştiri ile ahlaksızlık arasındaki çizgiyi kaybetmek, insanı yalnızca öfkenin esiri yapar. Kin ve nefret dolan gönülde Hakk’tan söz edilemez!
VOLKAN KONAK VE ÇİRKİN SÖZLER
Şarkıcı Volkan Konak, Ramazan Bayramı’nın ilk gecesi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde verdiği konser sırasında sahnede hayatını kaybetti. Sevenleri büyük bir yas yaşarken, onu sevmeyen bazı kişiler, ölümünün ardından ağır sözler sarf etmekte bir beis görmedi. Ancak en dikkat çekici olay, bir ilçe müftüsünün sosyal medya hesabından yazdığı "Sahnede gebermiş" ifadesiydi. İnsanlığa ve vicdana sığmayan bu sözler, haklı olarak büyük bir tepkiye yol açtı. Gelen eleştiriler karşısında geri adım atmak yerine, müftü bir adım daha ileri giderek, "Din, devlet, diyanet ve kutsallarımıza düşman herkese vermiş olduğum rahatsızlıktan dolayı Rabbime şükrediyorum." dedi.
Burada sorulması gereken şu: Kendi nefretini, devleti, diyaneti ve kutsalları temsil ediyormuş gibi sunma hakkını sana kim verdi? Bence bir Cumhuriyet Savcısı bu müftü hakkında adli soruşturma başlatmalı, diyanet bu müftü hakkında idari soruşturma başlatmalı. Bu adam görevden el çektirilmeli. Normal şartlar altında bu taleplerim zaten yapılırdı ama maalesef ülkede şuanda normal şartlar anormal şartlara dönmüş vaziyette!
Volkan Konak ne devlet düşmanıydı ne de din düşmanı. O güzel adam, 100’e yakın yetim çocuğun eğitimine destek olmuş, bunu da yalnızca insanlara örnek olması için duyurmuş bir insandı. Acaba bu müftü, kendi cebinden kaç çocuğa burs vermiştir?
Aslında Volkan Konak’ı savunmak bana düşmez, ama yaşananları kaleme almak istedim. Çünkü mesele yalnızca Volkan Konak değil; mesele, bir insanın ardından ne söylediğimizin bizim kim olduğumuzu göstermesi. Ölüm herkes için kaçınılmaz. Bugün başkaları için konuşan diller, yarın bizim için de susacak. Öyleyse, geride nasıl bir iz bırakacağımızı iyi düşünelim…
İyi biliriz seni, Volkan Konak...
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Ölüler, yaşayanların vicdanında yargılanmaz. Asıl yargılayan, zamanın sessiz adaletidir.