Kütahya Zafer İlkokulu 1 C sınıfına yazılmıştım. Öylesine heyecanlıydım ki okula gideceğim günün gecesi sabaha kadar gözüme uyku girmemişti. Nurlar içinde yatsın, anneciğim beni sabah erkenden okuluma götürdü. Sınıfımın kapısına kadar benimle geldi ve ilk öğretmenim olan Fadik Başer hanımefendiye beni teslim ederken şunları söylemişti: “Oğlum, artık senin bir annen de öğretmenin. O sana yaşam yolunda çok önemli olan eğitim ve öğretimi aşılayacak” demişti. “Aşı” lafını duyunca ürktüm, çocuk aklı işte. Oysa ne de güzel bir aşı imiş o.
İlk öğretmenim Fadik Başer annem ile hâlâ görüşürüz. Telefonla arar, hâl ve hatırını sorarım. Öyle ya, hiçbir karşılık beklemeden bana en kıymetli hazineyi bulmam için yol açtı. Bu vesile ile ellerinden bir kez daha öperim.
Orta okulda Kütahya Lisesi’nde Türkçe dersimize giren Fatma Ferihan Beşli hocamı da rahmetle anmadan geçemem. O yıllarda Necip Fazıl Kısakürek okuyordum ekseriyetle. Hiç unutmam, beni Nazım Hikmet Ran ile Ferihan Hocam tanıştırmıştı. “Oğlum ikisi de büyük şair, ikisini de oku” demişti.
Daha sonraki yıllarda Ahmet Nuri Zorlu, İbrahim Değirmen, Abdullah Sert, Adem Emsen, Songül Akyüz, Ayşe Ayvaz, İsmail Hakkı Işık, Ali Öztop, Mustafa Kizek, Salih Ulvi Atalay ve adını burada yazamadığım, hatırlayamadığım nice öğretmenlerimin bendenizde çok hakkı var. Kütahya Lisesi’nde eğitim ve öğretim görmüş nice dostum gibi ben de bunu gurur ve özlemle anıyorum. Hepsinin ellerinden öpüyorum.
Hakikat yolunda benim gibi birini talebeliğine kabul buyuran, Aziz büyüğüm Mehmet Dumlu efendimi de hasret ve minnet ile yâd ediyorum.
“Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” diyerek bize doğru yolu gösteren, Başöğretmen, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yaraşır birer insan olmamız için çaba gösteren tüm öğretmenlerimin ellerinden ve dahi ayaklarından öperim.
Gazetecilik mesleğinde hocam olan merhum babam Ahmet Yaylıoğlu’nu da bu yazıda anmadan geçmem, büyük bir vefasızlık olur. Her ne kadar, onun istediği gibi bir gazeteci olamamış olsam da üzerimdeki emeklerini yok sayamam.
BİZİM ÖĞRETMENLERİMİZ
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Türkiye'nin tarih sahnesinde devrimci bir dönüşüm yaşandı. Bu dönüşümün temel taşlarından biri de eğitimdi. Mustafa Kemal Atatürk, eğitim sisteminin modernleşmesi için büyük adımlar attı. Cumhuriyet öğretmenleri, bu yolculukta en önemli figürlerden biri oldu. Onlar, yalnızca bilgi aktaran insanlar değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in değerlerini çocuklara ve gençlere aşılayan, toplumun çağdaşlaşmasına katkı sağlayan öncülerdi.
Atatürkçü öğretmenler, Cumhuriyet’in kurucusunun belirlediği ilkeler doğrultusunda, sadece akademik başarıyı değil, aynı zamanda milli birlik, bağımsızlık, çağdaşlık ve laiklik gibi temel değerleri de öğrencilerine öğretmeyi amaçlar. Eğitim, onlar için bir araç değil, toplumu dönüştürme ve aydınlatma görevini taşıyan kutsal bir görevdir.
Cumhuriyet öğretmeni, tıpkı bir ışık gibi, karanlıkta yol gösteren bir yıldızdır. Her bir öğrenciye umut ve güven aşılayarak, Türkiye’yi aydınlık yarınlara taşımak için çabalar. Geleceğe olan inançları, karşılaştıkları zorluklar ne olursa olsun, bu uğurda yorulmadan çalışmak için onlara güç verir. Türkiye'nin dört bir yanında, köy okullarından şehirlerin en büyük eğitim kurumlarına kadar, Cumhuriyet öğretmenleri, çağdaş bir toplum yaratma idealini her gün yeniden hatırlayarak görevlerini yerine getirirler.
Bu öğretmenler, sadece birer bilgi aktarıcı değil, aynı zamanda öğrencilerine özgür düşünmeyi, sorgulamayı ve kendi kimliklerini bulmayı öğreten eğitimciler olarak toplumun geleceğini şekillendirirler. Eğitimdeki en büyük hedeflerinden biri, öğrencilerinin kendi fikirlerini özgürce ifade edebildikleri, dünya ile yarışacak bilgiye sahip, barışçıl, hoşgörülü bireyler olarak yetişmelerini sağlamaktır.
Cumhuriyet öğretmenleri, Atatürk’ün dediği gibi, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” cümlesinden hareketle, çağdaş, bilimsel ve laik bir eğitim anlayışını savunurlar. Öğrencilerine bilimin ışığında ilerlemenin önemini anlatırken, aynı zamanda onları insan hakları, eşitlik ve adalet gibi evrensel değerlere de bağlarlar.
Bu öğretmenler, her bir öğrencisinin içindeki potansiyeli keşfederek, onları yalnızca birer birey değil, toplumu daha iyi bir hale getirecek birer değişim lideri olarak yetiştirirler. Onların öyküsü, sadece kendi okullarında değil, Türkiye’nin her köşesinde yankı bulur. Geleceğe yönelik umutları, her geçen gün daha da güçlenir; çünkü Cumhuriyet öğretmenleri, geçmişin gücünden aldıkları ilhamla geleceğin inşasında en ön saflarda yer almaktadır.
Bir Cumhuriyet öğretmeni, sadece sınıfta değil, toplumsal hayatın her alanında var olur. O, öğrencilerinin sadece birer notla ölçülen başarılarını değil, onların insanlık değerlerini, ülke sevgisini ve milli bilincini de inşa eder. Atatürk’ün hedeflediği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmanın yolu, işte bu öğretmenlerin özverili ve kararlı çalışmalarından geçer.
Bugün ve gelecekte, Türkiye’nin her bir köyünde, kasabasında ve şehrinde, Atatürk’ün izinden giden öğretmenler, Cumhuriyet’in aydınlık yüzü olmaya devam edecektir. Onların gayreti, her bir bireyi bilimin, aklın ve barışın öncüsü kılarak, Cumhuriyet’in değerlerini sonsuza kadar yaşatacaktır.
Cumhuriyet öğretmenlerinin bu kutsal görevdeki yeri asla unutulamaz. Onlar, Türkiye'nin aydınlık geleceğini inşa eden, her bir öğrencisini geleceğe hazırlayan gerçek kahramanlardır.
Her yıl 24 Kasım’da kutladığımız Öğretmenler Günü vesilesi ile böyle uzunca bir yazıyı kaleme almaya çalıştım. Öğretmenlerim bu yazıya not olarak kaç verir bilmiyorum ama onları çok sevdiğimi arz ediyorum.
Sevgiyle kalın…