Dünyanın her köşesinde savaşın, çatışmanın ve ayrışmanın izlerini görmek mümkün. Oysa insanlık tarihine baktığımızda, büyük medeniyetler barışın hüküm sürdüğü dönemlerde yükselmiş, kardeşliğin güçlendiği zamanlarda en büyük eserlerini ortaya koymuştur. Kavgalar, kinler, nefret söylemleri bir toplumu ancak tüketir; oysa birlik, beraberlik ve sevgi, o toplumu yükseltir.

Bugün, dünyamızın en çok ihtiyacı olan şey barıştır. Peki, barış nasıl mümkün olur? Öncelikle birbirimizi anlamaya çalışarak. Farklılıklarımızı bir tehdit olarak görmek yerine, zenginlik olarak kabul ederek. Karşıt düşünceleri bir düşmanlık vesilesi olarak değil, gelişme fırsatı olarak değerlendirerek. Unutulmamalıdır ki, fikirler çatışmadan değil, tartışmadan olgunlaşır.

Kardeşlik, kan bağıyla değil, gönül bağıyla güçlenir. Aynı topraklarda yaşayan, aynı havayı soluyan, aynı kaderi paylaşan insanların birbirine sırt dönmesi akıl alır şey değildir. Toplumu ayakta tutan şey, bireyler arasındaki güven duygusudur. Güvenin olmadığı yerde ne dostluk yeşerir, ne de medeniyet gelişir ne de orada demokrasiden söz edilebilir.

Birlik içinde yaşamak için önce kendimizi sorgulamalıyız. Günlük hayatımızda kullandığımız dil, kurduğumuz ilişkiler ve insanlara yaklaşımımız, barışı inşa etmenin ilk adımlarıdır. Sert, kırıcı ve ötekileştirici bir dille konuştuğumuzda karşımızdakini incitiriz ve aramızdaki bağları koparırız. Oysa sevgiyle, anlayışla ve saygıyla kurulan her cümle, toplumu daha güçlü hale getirir.

Barış, yalnızca savaşın olmaması değil; adaletin, hakkaniyetin ve hoşgörünün hâkim olmasıdır. Bir ülkede huzurun tesis edilmesi için, her bireyin kendini eşit ve değerli hissetmesi gerekir. Ayrıştıran değil, birleştiren bir anlayışla hareket edildiğinde, toplumlar gerçek anlamda ilerler.

Kendi içimizde, ailemizde, mahallemizde ve şehrimizde barış dilini kullanarak başlayabiliriz mesela. Bir tebessüm, bir selam, bir iyi niyetli söz, bir toplumu iyileştirmek için atılacak en önemli adımlardır. Çünkü barış, büyük savaşlarla değil, küçük iyiliklerle kazanılır.

Gelin, barışın dilini konuşalım. Kavgasız, ötekileştirmeden, birbirimizi anlamaya çalışarak. Çünkü ancak o zaman, güçlü ve aydınlık bir geleceğe doğru yürüyebiliriz.

Ramazan Bayramı’na girerken, bu duyguların kıymetini bir kez daha anlamalıyız. Belki de büyüklerimizin ellerini son defa öpeceğiz, belki de biz bir dahaki bayramı göremeyeceğiz. Belki o şartlar sağlanamayacak maazallah.

Bayramlar, kırgınlıkları bitirmek, küslükleri sonlandırmak, bir araya gelmek için en güzel fırsattır. Sevdiklerimize sarılalım, gönül alalım, özür dilemekten çekinmeyelim. Çünkü hayat kısa ve asıl önemli olan, arkamızda bıraktığımız güzel izlerdir.

Gelin, bu bayramı gerçek anlamıyla bayram yapalım. Barışın, kardeşliğin, sevginin en güzel örneğini gösterelim. Çünkü ancak o zaman, güçlü ve aydınlık bir geleceğe doğru yürüyebiliriz.

Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öper, cümle insanlığa arz ı hürmet ederim efendim.

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Küslükleri bayramda değil, bayram gelmeden bitirmek gerekir…