Ulusal egemenlik… Kulağa büyük ve ağır bir kelime gibi geliyor olabilir. Aslında bu kavram, her birimizin hayatını doğrudan etkileyen, çok sade ama çok güçlü bir gerçeği ifade eder: "Söz milletindir."
Yani bu ülkenin nasıl yönetileceğine, hangi kararların alınacağına, hangi yolda yürüneceğine, dışarıdan bir güç değil, bu topraklarda yaşayan insanlar karar verir. İşte bu, ulusal egemenliktir.
Tarihin tozlu sayfalarına baktığımızda, insanların kendi kaderini tayin edemediği dönemleri görürüz. Kralların, padişahların, sultanların tek başına hüküm sürdüğü dönemlerde, halk sadece izleyiciydi. 23 Nisan 1920’de, Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığında işler değişti. O gün, millet ilk kez kendi geleceği için söz sahibi oldu. Bu yüzden 23 Nisan sadece bir tarih değil, bir dönüm noktasıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” derken işte tam da bunu anlatmak istemiş olmalı. Ne sarayın, ne başka bir ülkenin, ne de bir zümrenin söz hakkı vardır. Söz, halkın ta kendisinindir.
Bugün oy kullanırken, bir haberi değerlendirirken, hatta sosyal medyada düşüncemizi yazarken bile bu hakkımızı kullanıyoruz. Ulusal egemenlik, sadece bir seçim günü değil, hayatın her anında yaşanması gereken bir bilinçtir.
Egemenliğin millete ait olması, sadece bir hak değil, aynı zamanda bir sorumluluktur da. Çünkü karar verirken sadece kendimizi değil, toplumu da düşünmek zorundayız. İşte bu yüzden demokrasi, sadece sandığa gitmek değil, aynı zamanda birlikte yaşama kültürünü geliştirmektir.
23 Nisan 1920'de, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı büyük bir coşkuyla gerçekleşmişti. O gün, Hacı Bayram-ı Veli Dergâhı’nda kılınan cuma namazının ardından, halk ve milletvekilleri dualar ve tekbirlerle Meclis binasına yürüdü. Meclis önünde kurbanlar kesildi, dualar okundu. Mustafa Kemal Paşa, Meclis'in kapısındaki kırmızı-beyaz kurdeleleri keserek açılışı yaptı. İçeri girildiğinde, kürsüye Hacı Bayram-ı Veli’nin sancağı yerleştirildi, Kur'an-ı Kerim ve Sakal-ı Şerif konuldu. Hatim duaları okundu. Bu tören, milletin egemenliğini ilan ettiği tarihi bir ânı simgeliyordu.
Ulusal egemenlik; bir bayramda süslenen sokaklardan çok daha fazlasıdır. O, bir halkın kendi ayakları üzerinde durma kararlılığıdır. Kendine inanmasıdır. Kendi geleceğini, başkasına bırakmadan inşa etme iradesidir.
Bu topraklarda özgürce konuşabiliyorsak, kararlarımızı kendimiz alabiliyorsak, bu ulusal egemenliğin bir sonucudur. Kesinlikle unutulmamalıdır ki onu korumak, hepimizin ortak görevidir.
23 Nisan yalnızca bir meclisin açıldığı gün değildir. Aynı zamanda dünyada çocuklara armağan edilmiş ilk ve tek bayramdır. Bu yönüyle hem bir gurur vesilesidir, hem de üzerimize düşen büyük bir sorumluluğun hatırlatıcısıdır.
Atatürk, bu bayramı çocuklara armağan ederek aslında bize çok önemli bir mesaj vermiştir: “Geleceği, çocuklar şekillendirecek.” Çünkü bir milletin yarını, bugünün çocuklarının gözlerinde saklıdır. Eğer onları sevgiyle, bilgiyle, özgür düşünceyle büyütürsek; yarın bu ülkeyi çok daha aydınlık ellere teslim etmiş oluruz.
Bugün bayram alanlarında coşkuyla koşan, ellerinde bayraklarla şarkılar söyleyen her çocuk; aslında milletin egemenliğini kutlamıyor sadece, aynı zamanda onu devralmaya da hazırlanıyor. Bu yüzden 23 Nisan, sadece bir hatıra değil, bir emanettir. O emanet de tertemiz yürekli çocuklarımızın ellerindedir.
Ne mutlu ki bu ülkede çocuklar bayram ederken, dünya hâlâ onların gülüşünü duymaya muhtaç… Ne mutlu ki biz, geleceğimizi barut seslerine değil, çocuk seslerine emanet eden bir liderin izinden yürüyoruz…
Bu yüzden her 23 Nisan’da, sadece geçmişi değil, geleceği de kutluyoruz.
Çünkü egemenlik; ancak umutla, sevgiyle, çocuklarla büyür…
Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz olmak üzere, bugünleri bize armağan eden tüm büyüklerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
Nice 23 Nisan’lara… Devletimiz, egemenliğimiz daim olsun.
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.