Sokak Kedisi TV adlı YouTube kanalı geçtiğimiz haftalarda Kütahya’ya gelerek Cumhuriyet Caddesi’nde, halka erken seçim isteyip istemediklerini sordu. Kütahya’da böyle bir soruya verilecek cevaplar az çok tahmin edilebilir, ancak bu kez hem röportajı yapanlar hem de izleyenler verilen yanıtlar karşısında oldukça şaşırdı. Bir zamanlar yüzde 70 oy alan AK Parti'ye yapılan eleştiriler hiç de tahmin edilebilir gibi değildi. Ne de olsa burası Kütahya!
Kütahya, bir emekliler şehri. Hâl böyle olunca mikrofonu emeklilere uzattığınızda, maaşların düşüklüğünden, geçim sıkıntısından ve hayat pahalılığından bahsetmeleri kaçınılmazdır. Beklendiği gibi de oldu. Emeklilerin büyük bir kısmı geçinemediklerini söylerken, aralarından biri “70 bin lira maaş alıyorum, çok şükür yetiyor” diyerek dikkat çekti. Bir diğeri ise 40 bin liralık maaşıyla hiç de fena bir hayat sürmediğini ifade etti. Onların dışında kalan emekliler ve hatta birkaç genç ise ekonomik sıkıntılarının altını çizdi, geçinmenin her geçen gün daha da zorlaştığını anlattı.
Ancak, röportajın en çarpıcı anı, Kütahya şivesiyle konuşan yaşlı bir teyzenin sözleriydi. Teyze, “Alacağımı alamadan eve dönüyorum. Peynir alamadım a evladım” dediğinde, izleyenlerin yüreğine bir şey oturdu adeta. O kadar doğal, o kadar içten ve o kadar gerçekti ki... Sokak Kedisi TV’nin bu kesiti, Kütahya Haberleri adlı Instagram sayfasında paylaşıldığında ise beklenmedik bir şey oldu. O teyzenin yaşadığı çaresizliğe üzülmek yerine, ona hakaret edenler, dalga geçenler ve küçümseyenler çoğunluktaydı. İşte asıl düşündürücü olan buydu.
Şöyle bir düşünelim. Emeklilere 14 bin lira değil de 30 bin lira maaş verilse, asgari ücret 22 bin değil de 35 bin lira olsa, insanlar hiç şikâyet etmeyecekler mi? Belki de. Çünkü bazı insanlar için mesele yalnızca para. Aldıkları maaş biraz daha yükselse, mevcut sistemin adaletini, demokrasisini, özgürlüklerini, üretim gücünü, kalkınmasını, bağımsızlığını sorgulamaktan vazgeçecekler. Belki de kadın cinayetlerini, çocuk istismarlarını, tarımsal ve sanayi üretiminin çöküşünü, dışa bağımlılığı, hukukun ne durumda olduğunu hiç umursamayacaklar. Çünkü onlar, cebine giren paraya bakıyor. Gerisi umurunda bile değil.
Oysa gerçekten sorgulayan, gerçekten düşünen insanlar için mesele sadece maaş değil. Onlar, “Benim cebime biraz daha fazla para girse de bu düzen değişmez” diyebilenlerdir. Ama ne yazık ki, çıkarcı bir toplumda yaşıyoruz. Kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyenler, Kütahya şivesiyle söylersek, “Niminurun?” diye soranlar, hayatın sadece kendi rahatlarından ibaret olduğunu sanıyor. Böyle düşünenler için sistemin değişmesi ya da düzelmesi önemli değil. Tek dertleri kendi konforları.
Ve işte bu nedenle, böyle insanlara birtakım ‘afyonlar’ verilir. Kimisi ideolojilerle, kimisi dinle, kimisi milliyetçilikle, kimisi de maddi vaatlerle oyalanır. Afyonun etkisi sürdükçe ses çıkarmazlar. Ama o etki geçmeye başladığında şikâyet etmeye başlarlar. Peki, iş işten geçtikten sonra şikâyet etmenin kime faydası var? Eğer insanlar sadece ekonomik iyileştirmelerle susturulursa, bu sistemin adaletini, insan haklarını, üretim gücünü, bağımsızlığını kim sorgulayacak? Kimsesizlerin, ezilenlerin, sesi çıkmayanların hakkını kim arayacak?
Evet, bir teyze çıkıp “Peynir alamadım” dediği için ona hakaret edenler oldu. Ama o teyze, birçok insanın hislerine tercüman oldu. Gerçekten de, milyonlarca insanın peynir bile alamadığı bir düzende yaşıyoruz. Ve mesele sadece peynir değil, mesele bir ülkenin adaletidir, kalkınmasıdır, özgürlüğüdür. Bunu anlayabilmek için maaş bordrosuna değil, vicdana bakmak gerekir ama “vicdanı olmayanlara” bunu anlatmak mümkün mü?
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Nesini söyleyim canım efendim, gayrı düzen tutmaz telimiz bizim. Arzuhal eylesem deftere sığmaz, omuzdan kesilmiş kolumuz bizim… SERDÂRÎ