Kütahya, tarih boyunca Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler ve Romalılar gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

Selçuklular döneminde önemli bir kültür ve ticaret merkezi haline gelen şehir, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de stratejik bir konuma sahip olmuştur.

15. yüzyıldan itibaren çini sanatıyla ünlü olan Kütahya, bu alanda bir merkez olarak anılmıştır.

Milli Mücadele döneminde önemli bir rol oynayan şehir, Dumlupınar’daki meydan muharebesi ile tarihe geçmiştir. Ayrıca tarihi hem de kültürel zenginlikleriyle dikkat çeken bir Anadolu şehridir.

Tam 7 bin yıllık bir geçmişten söz ediyorum. Kütahya'nın tarihi, yaklaşık 7 bin yıl öncesine kadar uzanmaktadır. Yapılan arkeolojik kazılar, özellikle höyüklerde, bölgenin Neolitik Çağ'dan itibaren yerleşim gördüğünü göstermektedir. Bu uzun geçmiş, Hititler, Frigler, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar gibi pek çok uygarlığın izlerini taşır.

Sadece 5 satıra sığmayacak kadar köklü bir geçmişe sahip Kütahya, her geçen gün geri geri gidiyor. Medeni toplumların son durumuna bakıldığında, geçmişi ile barışık, geleceğine de kucak açmış bir arka plan görürsünüz. Peki, Kütahya’ya bugün bakınca ne görüyoruz? Koskocaman bir köy.

40 yıl öncesine gitseniz daha modern görünen bir Kütahya şehri görebilirsiniz. Şahane bir belediye binası, harika yapılmış bir çinili vazo, doğa ile iç içe yaşam alanları, yeşilliği bol, sanatsal dokunuşlarla göz dolduran yapılar, çok şık bir fuar alanı ve daha birçok özellik. Azot Sitesi, Termik Sitesi, Belediye Lojmanları, Subay Lojmanları tarafına doğru 40 yıl önce gezmeye gitseydiniz, cennet bahçesinde gezer gibi keyif alırdınız. Şimdi, bolca beton, hiçbir sanatsal değer ifade etmeyen koca koca binalar ve kaba insanlar…

Medeniyetten uzaklaşıyorsun Kütahya, koskoca bir köye döndün. Seni bu hâle getirenler utanmaz! Çünkü hep bir araya geldiklerinde ettikleri dua kabul oldu. Artık Allah utandırmaz onları…

1976 yılında Kütahya Zafer Meydanı

YENİ YIL KUTLAMASI

Müslüman yılbaşı kutlamaz mı? Ona bakacağız ama önce Noel ile yılbaşı arasındaki farkı anlatalım.

Noel, her yıl 25 Aralık'ta kutlanan ve İsa Mesih'in doğumunu anmak için düzenlenen bir Hristiyan bayramıdır.

Jülyen takvimini kullanan Doğu Ortodoks kiliselerinde Noel, genellikle 7 Ocak'ta kutlanır. Bu fark, Jülyen takvimi ile Gregoryen takvimi arasındaki gün farkından kaynaklanır.

Ermeni Apostolik Kilisesi, İsa'nın doğumunu ve vaftizini birlikte kutlar ve bu günü genellikle 6 Ocak'ta anlar.

25 Aralık tarihi, Hazreti İsa'nın doğduğu kesin bir tarih olmamakla birlikte, Roma İmparatorluğu'nda kış gündönümüne yakın olan pagan festivallerinin dönüştürülmesiyle benimsenmiştir. Dolayısıyla, 25 Aralık Batı dünyasında Noel'in geleneksel tarihi olarak kabul edilmiştir.

1 Ocak tarihi ile Noel’in hiçbir alakası yok. Yeni bir yıl girdi diye eş, dost, akrabaları ile eğlence yapanlara kötü gözle bakmamak lazım. Buna karşı olup, sıradan bir gün gibi yaşayanları da yobaz görmemek lazım. Takvim 31 Aralık’tan 1 Ocak’a döndü diye çılgınlar gibi bağıranları hiç anlamadım anlamak da istemedim. Müslüman yılbaşı kutlayabilir mi sorusuna kendiniz cevap verin. Bendeki cevabı kutlayanlar da kutlamayanlar da beğenmeyecek zira.

Eski Türkler yeni yıl kutlamaları yapardı. Özellikle Nevruz (Yeni gün) Türklerin geleneksel yeni yıl kutlamasıdır ve baharın gelişini simgeler. Nevruz, Türk topluluklarında ve diğer birçok kültürde 21 Mart’ta, gece ile gündüzün eşit olduğu ilkbahar ekinoksunda kutlanır. Bu gün, doğanın canlanışı, bereket, yenilenme ve hayatın yeniden başlaması anlamına gelir.

Yeni yılınız kutlu olsun sevgili dostlar. 2025 yılının hepimize sağlık, bereket ve idrak kabiliyeti getirmesini diliyorum. Mutlu yıllarımız olsun efendim…

Sevgiyle kalın…

Biliniz ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve mal ile evlat çoğaltmada bir yarıştan ibarettir. (KUR’AN- 57- 20)