Her şehirde bir hareketlilik, bir telaş vardır. Ancak bazı yerlerde bu hareketlilik karmaşayı, kaosu da berberinde getiriyor.
Kütahya'nın Cumhuriyet Caddesi, halk arasında bilinen adıyla Sevgi Yolu, tam da bu tanıma uygun bir yer. Burada yaya yolunda yürümeye çalışırken kendinizi adeta bir uzay boşluğunda yol almaya çalışan astronot gibi hissediyorsunuz. Her adımda bir engel, her köşede bir sıkışıklık. Sadece Sevgi Yolu değil, bir çok yaya yolunda durum aynı. Atatürk Bulvarı, Menderes Bulvarı, Hürriyet Caddesi ve daha niceleri.
Bir yaya yolu, temelinde yayalara ait bir alan olmalıdır. Ancak Cumhuriyet Caddesi’nde bu kuralı hatırlayan kimse kaldı mı emin değilim. Kaldırımların üzerine park etmiş motosikletler, gelişigüzel konulmuş satış tezgâhları, hatta zaman zaman bir araba… Eğer bir de bu karışıklık içinde telefona dalmış, etrafını görmeyen bir yayayla karşılaşırsanız, yaya yolunun amacından tamamen uzaklaştığını hissediyorsunuz.
Bu sorunun kaynağını anlamak için öncelikle toplumsal bir farkındalık eksikliğine işaret etmek gerekiyor. Yaya yolu, sadece fiziksel bir alan değil, aynı zamanda bir toplumsal düzenin, bir saygının temsilidir. Ancak bazı insanlar bu alanın kamusal bir hak değil de, kişisel bir mülk olduğunu sanıyor.
Elbette bu durum yalnızca bireylerin hatasıyla açıklanamaz. Yerel yönetimlerin de bu konuda yeterli önlemler almadığı ortada. Kaldırımların üzerindeki tezgâhları kim denetliyor? Yaya yollarının motosiklet park alanına dönüşmesinin önüne kim geçiyor? Bu soruları sormadan bir çözüm bulmak mümkün değil.
Ayrıca, bireylerin yaya yollarındaki diğer yayalara olan davranışları da önemli bir mesele. Bir kısmı, sanki yol sadece kendisine aitmiş gibi davranırken, diğer bir kısmı telefon ekranına dalmış bir halde ilerliyor. Bu tavırlar, kaotik bir ortamın doğmasına neden oluyor.
Bu durumu düzeltmek için öncelikle bir farkındalık kampanyası başlatılabilir. Yaya yollarının işlevini vurgulayan, hem bireysel hem de toplumsal sorumluluğu hatırlatan etkinlikler düzenlenebilir. Bunun yanı sıra, yerel yönetimler motosiklet parkı ve tezgâhlar gibi fiziksel engellerin kaldırılması konusunda daha ciddi adımlar atabilir.
Unutmayalım ki, yaya yolları sadece birer kaldırım değil; aynı zamanda bir toplumun medeni seviyesini gösteren aynalardır. Gözümüzün önündekini görmemezlikten gelmeye devam edersek, bu aynalar çatlayıp kırılmaya mahkûmdur.
EMEKLİLER TAŞ MI YESİN?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, en düşük emekli maaşını yüzde 15,75 artışla 14 bin 469 TL'ye yükseltildiğini açıkladı. Ancak bu artış, maaşların hazine desteğiyle tamamlandığı yapay bir düzenlemeyi işaret ediyor.
Emekli maaşlarının bir kısmının hazine tarafından karşılanması, köklü bir çözüm yerine pansuman bir tedbir olduğunu gösteriyor. Enflasyon karşısında bu zam yetersiz kalıyor ve emeklilerin gerçek alım gücü zayıflıyor.
Kanun değişikliğinin Ocak ayı ödemelerine yetişmemesi durumunda farkların daha sonra yatırılacağı belirtiliyor. Ancak bu, zaten zor durumda olan emekliler için yeni bir ekonomik sıkıntı anlamına geliyor.
Hazine destekli fark ödemeleri yerine kök maaşları gerçekçi bir seviyeye çekilmeli. Maaş artışları, enflasyon oranlarıyla gerçek uyum göstermeli. Teknik adımlar zamanında atılmalı, belirsizlikler giderilmeli. Emekli maaşı zammı, gerçek anlamda yaşam kalitesini artıracak politikalarla desteklenmeli. Aksi halde, bu düzenlemeler kalıcı bir mutluluk yaratamayacak aksine emekli için daha da zor bir sürecin başlamasına neden olacaktır.
SEVGİSİZ, SAYGISIZ VE EDEPSİZ!
Toplumların temelini sevgi, saygı ve edep oluşturur. Bu değerler eksik olduğunda, insanlar birbirine yabancılaşır, empati ve anlayış kaybolur.
Sevgisiz bir toplumda insanlar, birbirlerini anlamadan, sadece kendi çıkarlarını savunur.
Saygı eksikliği, her türlü iletişimi zedeler; herkes kendi düşüncesinin doğruluğunda ısrar eder, diyaloglar çatışmalara dönüşür.
Edepsizlik ise hem bireysel hem toplumsal ilişkileri zayıflatır, sınırlar kaybolur ve hoşgörü yerini tahammülsüzlüğe bırakır.
Bu üç öğe eksik olduğunda toplum, sürekli bir gerilim ve güvensizlik içinde olur. Birbirimizi sevmeden, saymadan ve edeple hareket etmeden, sağlıklı bir toplumu inşa etmek mümkün değildir. Geleceğe umut bırakmak için bu değerlere sahip çıkmak şarttır. Bu değerlere geri dönebilmemiz için bir gazete köşe yazısı tabii ki yeterli olmayacaktır. Bunun için evvelemirde eğitim gerekli. Sevgi, saygı ve edep eğitimi. Bu eğitim olmadan, balık kavağa çıksa toplum düzelmez vesselâm…
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Saygısız bir dünyada sevgi ve edep yok olur, sevgiyle dolu bir dünyada ise saygı ve edep hüküm sürer.