Hani derler ya, “Aynın 40 hikâyesi var, hepsi armut üzerine” diye. İşte o misal bizim de 40 hikâyemiz var Kütahya üzerine. 1992’den bu tarafa Kütahya siyaset hayatını yakından izliyorum. Fark ettiğim bazı hususları size aktarmanın doğru olacağı kanısındayım.
90’lı yılların kısır döngüsü ANAP (Anavatan Partisi) ve DYP (Doğru Yol Partisi) arasında sürüp giderdi. Bir seçimi ANAP diğerini DYP omuzlardı. 2002 yılına kadar ANAP-DYP ve sonradan da Refah Partisi arasında seçim kazanma kavgaları yaşandı. Seçim kazanma kavgaları içinde Kütahya’nın kaybettiği bir haslet vardı. Dayanışma, birlik olma ve ortaklaşa bir şeyler yapma gibi birçok değer, kaybolup gitti.
Çok sevdiğim bir avukat dostumdan gelen iletiyi tam yerine geldiği için sizinle paylaşmak isterim. Şöyle diyor dostum:
“Bence Kütahya’nın gelişememesinin ilk sebebi, siyasi mücadelelerin sadece seçim sathı mahalline girilmesi halinde verilmesi. Sair zamanlarda birlik beraberliğin sağlanması gibi ulvi davranışlara sahip bir kitlenin olmayışıdır. Yani bu demokratik olgunluğa erişmiş bir insan kitlesi bulunmamaktadır.
İkinci olarak maalesef hep birlikte çalışmayı pek sevmiyor olmamız geliyor. Son olarak da bu şehrin insanları olarak, ortaklık kültürünü benimsemedikten sonra ne sosyal ne de ekonomik kalkınma hayallerimizi süslemekten öteye gidemeyecek gibi görünüyor…”
Eski bir siyasetçi, Ankara siyasetini avcunun içi gibi bilen bir başka dostum da şu kelimelerle bendenizi sarsıyor:
“Kütahya’nın en büyük problemi müteşebbis ruhun olmayışıdır…”
1969 yılında kaleme alınmış “Olayların içinde Kütahya” isimli kitabın yazarı Kemal Panikoğlu, önsöz kısmına başlarken şu sözleri bize aktarıyor tam 56 yıl önce:
“Asırların ihmaline uğrayan Kütahya'nın bugünkü muasır medeniyet icaplarını karşılayamadığının yegâne sebebi, yapıcı tutumda ve davranışlarda evlatlarının birbirlerinin fikir ve anlayışlarını bir araya getirip de sevk ve idareye hâkim olamamalarından ileri gelmektedir…”
Kütahya, en az 116 yıldır bu kısır döngüden çıkamamış. Tahmin ediyorum ki bu 116 yıl daha da eskilere dayanıyor. Osmanlı dönemine ait kaynaklar incelendiğinde bu durum bilimsel olarak da kanıtlanabilir.
SİYASİ KISIRLAR YARIŞI
2002 yılından bu tarafa baktığımızda tıpkı bir korku filmi gibi, siyasi aktörlerin kendi aralarında yer değiştirip durduğunu, gelenin gidenin hep aynı zihniyet ile şahsi ikbal (Yüksek bir makama ya da iyi bir duruma erişme) peşinde olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bunu şuradan anlayabiliriz; tüm yöneticiler her seçim döneminde bir yerlere aday olma peşinde koşarlar. Oturduğu koltuğu beğenen yok denecek kadar az. Buna katılmayan varsa lütfen sebebi ile birlikte bana izah etsin.
Mesela ufku geniş, eğitimi iyi, maddi olanakları yüksek, siyasi çevrelerde yetişmiş farklı bir isim devreye girmeye yeltendiğinde, bu kısır döngünün çarkları hemen tersine işliyor ve bu kaliteli ismin başrole geçmesi bir şekilde engelleniyor. Daha önce bu görevlerde defalarca bulunmuş ama memlekete hiçbir şey katmamış insanlar ne yapıp edip başköşeye kuruluyor. Vallahi hayret, billahi hayret.
Mesela, gidin Afyon siyasetine bakın. 10 yıl önceki isimler, bir şekilde görevlerini tamamlayıp kenara geçmiş. Ya da Eskişehir, Uşak vb. iller. Ya hu gidin bir bakın, gerçekten kısır bir döngünün içinde debelenip duruyoruz.
Neden siyasi kısırlara mahkûm ediliyor Kütahya? Bence bunun cevabı şu; yeterli ve güçlü insan kaynağına sahip değiliz. Bundan 18 yıl kadar önce Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası’nda meclis üyesi olarak katıldığım ve KUTSO meclis üyelerine hitaben söylenen şu sözler, hala kulağımda çınlar:
“Seçildiğiniz bu görev sizin için de memleket için de çok önemlidir. Çünkü bu meclis Kütahya’ya yetişmiş, kaliteli, saygın ve iyi eğitimli insanlar sunacak. Bu meclisten belediye başkanları, milletvekilleri ve hatta bakanlar çıkmalı…”
Yetişmiş kaliteli, saygın ve iyi eğitimli insanların görev başına gelmesine çok ihtiyacımız var. Göreve gelmek için adeta yılan olup yalvaranların bize bir şey katabileceğini hiç zannetmiyorum vesselâm…
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
İşi ehline veriniz. HZ. MUHAMMET