Eskiden sinemada kötü adam rolünü üstlenen oyuncular, toplumda genellikle sevilmezlerdi. Oynadıkları karakterlerin doğası gereği bu insanlar, halk arasında olumsuz bir algıya sahip olurdu. Fakat son yıllarda, kötü insan tiplemelerine o kadar alıştık ki, adeta topluca bu karanlık yöne doğru itiliyoruz.

Bir toplumun değerleri ve felsefesi, insanın "iyi" ve "kâmil" (olgun) olma hedefini taşımıyorsa, evrende bir boşluk olmayacağı gibi, bu boşluk kötülükle doldurulur. Bu da toplumsal kötülüğün yayılmasına ve insanların daha karanlık taraflarına yönelmesine sebep olur. Artık sokaklarda yürümek bile korkutucu bir hâle geldi. Katillik, hırsızlık gibi suçlar yaygınlaştı. Kadınlara, çocuklara, yaşlılara, hastalara, hayvanlara yönelik şiddet, geçmişte görülmedik bir seviyeye ulaşmış durumda.

Eskiden insani vicdan ve ahlâk, savaşçı etiklerinde bile bir şekil alır, bir düşmanla savaşırken dahi merhametli olunurdu. Ancak bugün, ne yazık ki değerler neredeyse tamamen kaybolmuş durumda. Her gün, sebepsiz yere insanlar hayatlarını kaybediyor. Gençler, öldürme ve uyuşturucu kullanarak kimlik arayışına giriyorlar. Cinayetler, ne yazık ki lise çağlarındaki gençler arasında bile yaygınlaştı. Televizyon dizilerindeki şiddet ve uyuşturucu içerikleri, toplumun her katmanında etkisini gösteriyor. Bir arkadaşım, günlerini Türk dizileri izleyerek geçiren bir ev hanımının, artık bu tür yapımları izlemekten nasıl bıktığını ve “Kan, bıçak, cinayet, uyuşturucu... Ne oldu bize?” diye sorduğunu anlattı. Ben de ne cevap vereceğimi bilemedim. Cevabımın uzun ama boş bir açıklama olacağına eminim. Söylediklerim tesir etmeyecek zira…

Bunu yazarken, bazıları bana kızabilir, ama unutmayın ki "dost acı söyler". Bugün siyasi ve bürokratik yapılar, kendi hayalî dünyalarına hapsolmuş durumda ve gerçek sorunlara çözüm üretmekten çok uzaklar. Politikalar, bireylerin ve toplumun gerçek ihtiyaçlarından çok, gelecek seçimlere yönelik basit hesaplarla şekilleniyor. Bu durum, siyasetçilerin bilgi kaynaklarını ve toplumun gerçek dinamiklerini anlamadığını gösteriyor. Halkın sesi, sadece seçim anketlerinden ibaret olmamalı.

İnsanın doğasında var olan iyilik, bozulmaya açık ve bu bozulma süreci hızla işliyor. Eğer insanlar, yüksek ahlaki değerlere ve etik bir otoriteye dayanmıyorsa, kötüye yönelme çok daha kolay hâle gelir. Burada, şeytani süreç devreye girer ve insanı karanlık yollara çeker.

Ey ilahiyatçılar, diyanet hocaları, eğitimciler, yöneticiler! Eğer insan ruhuna hitap eden köklü bir projeye sahip değilseniz, bu gidişata “dur” diyemezsiniz. Gerçekten de, insan kalitemiz her geçen gün düşüyor. Gençlerimiz uyuşturucu bağımlılığına sürükleniyor, sokaklar güvensizleşiyor. Çözüm, daha fazla dini okul ya da kurum kurmakla mümkün değil. Bunun farkına varmalısınız.

Önemli olan, insani değerlerin, erdemlerin ve ruhsal olgunluğun temelinden öğretilmesidir. Yoksa sayısal çoğalmanın, insan kalitesinin düşmesiyle bir ilgisi olmadığı açıktır. Eğitimde kaliteyi yakalamak, yatay bir büyüme ile değil, derinlemesine bir içsel eğitimle mümkündür. Unutmayın ki, insanın özünü dönüştürmeyen bir toplum, toplumsal dönüşümde başarılı olamaz.

Çünkü “Kendi nefislerini dönüştürmeyenler, toplumu dönüştüremezler…” (Kur'an 13/11).

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti, yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti. NEYZEN TEVFİK