Muhafazakârlık veya tutuculuk, geleneksel toplumsal etmenlerin korunmasını destekleyen politik ve toplumsal felsefedir.

Bu tanımdan yola çıkarak diyebiliriz ki, ülkemiz insanlarının önemli çoğunluğu muhafazakarlığı benimsemiş gibi görünüyor. Gerek günlük yaşamlarında, gerekse de politik seçimlerinde. Hal böyle olunca da genellikle muhafazakar partilere oy veriyor ve onlar tarafından yönetilmeyi tercih ediyorlar. Bu tercihteki temel nedenlerin başında gelen etken de genellikle dini değerlerinin ve yaşam şekillerinin değişikliklere pek de açık olmamasıdır. Yaşadığımız gerçeklik bu mu ? Elbette ki hayır. Muhafazakar olarak adlandırılan yaşam şeklinde özellikle de son yıllarda müthiş bir yozlaşma var.

Hiç fazla uzağa gitmeyeceğim ve kendi şehrimden örneklerle muhafazakarlığın ne durumda olduğuna, nasıl yaşandığına ışık tutmaya çalışacağım.

Eğer ben muhafazakar bir belediye başkanı olsaydım, Kütahya gibi mütedeyyin dindarlardan oluşan bir kentte pavyonların açılmasına asla izin vermezdim. Korkardım kentte yaşayan, hele de oy aldığım insanlardan büyük tepkiler geleceğini düşünerek. Ama nedense ve neredeyse hiç tepki gelmedi ve benimsediler.

Eğer ben muhafazakar bir belediye başkanı olsaydım, Ulu Cami’nin silüetini, görünümünü perdeleyen bir yapılaşmaya asla izin vermezdim. Neyse ki, yıkıldı da o sakil bina, cami ortaya çıktı.

Eğer ben muhafazakar bir belediye başkanı olsaydım, ne yapar eder kesinlikle Germiyan Sokağı’nın önüne o binaların yapılmasına izin vermezdim. Tam tersine etrafını açacak, sokağa nefes aldıracak çalışmalar içinde olurdum.

Eğer ben muhafazakar bir belediye başkanı olsaydım, uyuşturucu ve kumarın her türlüsüne şiddetle karşı çıkar ve insanlarımı onlardan korumaya çalışırdım.

Eğer ben muhafazakar bir belediye başkanı olsaydım, Dönenler Camii önündeki o sakil ve çirkin Mevlevi heykelini kesinlikle oraya koydurmazdım. Çok daha iyisini yaptırırdım.

Eğer ben muhafazakar biri olsaydım, içkiyi içmeyen ama zinaya geldi mi uçkuruna sahip çıkamayan biri olmazdım.

Eğer ben muhafazakar biri olsaydım, kültürel değerlerime sıkı sıkı sarılır ve sahip çıkardım. Ne pavyonların açılmasına ne de o binaların yapılmasına izin vermezdim.

Eğer ben muhafazakar biri olsaydım, Kütahya’da dindar görünüp, demiryolunu geçtikten sonra her türlü herzeyi yemezdim.

Eğer ben muhafazakar biri olsaydım, konumum ya da varlığımla insanlara tepeden bakmaz, onları asla küçümsemezdim. Yunus Emre’nin dizelerini de aklımdan hiç çıkarmazdım:

Er odur ki alçak dura

Yüceden bakan göz değil.

Hemen her alanda olduğu gibi toplumumuzun bu anlamda da çürümeye ve yozlaşmaya evrildiğini görmek ne yazık ki son derece üzücü. İnsanların önemli çoğunluğu -mış gibi, -miş gibi konuşuyor ama iş icraata geldi mi, söylediklerini kendisi yutuyor. Hele de imkanları varsa her şeyi yapmakta (ama toplumdan gizleyerek), kendini özgür hissediyor. Sahtekarlığın, ikiyüzlülüğün en hası yaşanıyor ve aslında hemen herkes de her şeyin farkında. Herkes birbirinin pisliğini kapatıyor.

Kendi ellerinizle kendi değerlerinizi gömüyorsunuz.

NE OKUYALIM

Suç ve Ceza başta olmak üzere Dostoyevski’nin bütün kitapları

NE İZLEYELİM

Yönetmenliğini Peter Weir’in yaptığı ve başrolünde Robin Williams’ın oynadığı Ölü Ozanlar Derneği.