Son yıllarda içimi acıtan bir tabloyla karşı karşıyayız: Rica ederim bu yazıyı at gözlüğü takarak okuyan varsa okumasın...
Kütahya’ya ait olan ne varsa, bir bir elimizden kayıp gidiyor ve biz, ne yazık ki yine sadece izlemekle yetiniyoruz. Hani hep söyleriz ya, "Su akar, Kütahyalı bakar." İşte, bu söz adeta Kütahya’nın kaderi olmuş durumda.
Dün sosyal medyada Afyon Postası adlı hesapta yayınlanan bir habere denk geldim. Haberde AK Parti Afyonkarahisar Milletvekili Ali Özkaya’nın, Afyon Kocatepe Üniversitesi tarafından üretilen manda kaymaklı dondurma markası “AKÜDO” için sosyal medya hesabından destek mesajı paylaştığı anlatılıyordu. Sayın Özkaya, Afyon’un bu eşsiz lezzetine sahip çıkıyor, markalaşmasını destekliyor ve yerel üretimin ülke çapında tanıtılması için bizzat elini taşın altına koyuyordu.
Afyon Kocatepe Üniversitesi’nin kendi imkânlarıyla geliştirdiği AKÜDO, manda sütünden yapılan kaymaklı dondurmasıyla son yıllarda oldukça popüler bir ürün haline geldi. Üstelik sadece lezzetiyle değil; doğallığıyla, yerel ekonomiye katkısıyla ve bir üniversitenin vizyonuyla da dikkat çekiyor. Bu, Afyon adına büyük bir başarı.
Peki, gelelim can alıcı soruya:
Kütahya’da, özellikle Tavşanlı’da yıllardır üretilen manda kaymaklı dondurmamız için bugüne kadar bir tane olsun Kütahyalı bir milletvekilinden, bir yerel yöneticiden, bir rektörden destek mesajı duydunuz mu? Bir paylaşım gördünüz mü? Bir proje geliştirildi mi? Hadi, bırakın projeyi, bir teşvik, bir sahiplenme duygusu yaşandı mı? Cevabı hepimiz biliyoruz: Hayır…
Biz bakmaya alışmışız. Biz elimizdekini başkalarına kaptırmaya alışmışız. Biz "Nasılsa bir şey değişmez" demeye alışmışız ama değişiyor. Hem de her gün. Hem de bizim gözümüzün önünde.
Bugün manda kaymaklı dondurmayı konuşuyoruz. Yarın Kütahya’nın belki de en önemli kültürel mirası olan çinilerimizi konuşacağız. Aslında konuşmamıza bile gerek yok. Çinilerimizi de sessiz sedasız kaybediyoruz. Kapadokya, Eskişehir, Bursa, İznik… Çiniyi alıyor, modern atölyelerde üretiyor, paketliyor, pazarlıyor, markalaştırıyor. Turistlere satıyor, dünyaya açılıyor. Biz ne yapıyoruz? Biz hâlâ el emeği göz nurunu iptidai şartlarda, küçük atölyelerde üretmeye çalışıyoruz. (Hepsi olmasa da çoğu böyle maalesef.)
Çoğu atölyemizde hâlâ soba yanıyor, hâlâ ustalar çırak bulamıyor, hâlâ aynı döngünün içinde debeleniyoruz. Destek var mı? Yok. Plan var mı? Yok. Bir strateji var mı? Yok. Böyle giderse korkarım bir gün Kütahya’nın adını bile çini ile anmayacaklar. Kütahya’nın olan çiniler, başka şehirlerin markası olacak. Biz sadece izlemekle kalacağız. O zaman da "Vay efendim nasıl oldu bu?" diyeceğiz. Şimdiden söylüyorum: İşte böyle oluyor.
Dondurmamız gidiyor. Çinimiz gidiyor. Lezzetimiz gidiyor. Tarihi mirasımız gidiyor. Kütahya’dan ne varsa gidiyor. Ama biz hâlâ bakıyoruz. İşte mesele bu. Biz hep bakıyoruz.
Başka şehirler üretirken, sahiplenirken, markalaşırken, biz bakıyoruz. Başka şehirler dünyaya açılırken, biz bakıyoruz. Başka şehirler değerlerine sımsıkı sarılırken, biz kendi değerlerimizi başkalarına gülerek hediye ediyoruz.
Bunu hak etmiyoruz. Bu şehir bunu hak etmiyor. Bu insanlar bunu hak etmiyor.
Biz elimizdekine sahip çıkmazsak, elimizdekini konuşmazsak, elimizdekine destek vermezsek kimse bize acımaz. Kimse bizim yerimize bizim hikâyemizi yazmaz. Kendi hikâyemizi kendimiz yazacağız ya da bir gün başka şehirler bizim değerlerimizle kendi başarı hikâyelerini anlatacak.
Artık uyanmalıyız. Artık silkelenmeliyiz. Artık Kütahya sadece bakmamalı. Kütahya, artık harekete geçmeli!
Yoksa bir gün elimizde sadece bakakaldığımız eski fotoğraflar kalır.
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Harekete geçmeyen insanın, şikâyet etmeye hakkı yoktur. SOKRATES