Bu bir hayal ürünüdür. Gerçeklerle uzaktan, yakından, sağdan ya da soldan alakası yoktur.

İlla “Bu yazı benimle alakalıdır” diyen birileri çıkacak olur ise çekinmeden üzerine alınabilir. Zararı yoktur. Karın ağrısı yapmaz, mide bulandırmaz. Hakaret içermez. Aç karnına alındığında yan etkileri olabilir. Yüz denek üzerinde inceleme yapılmış ama ölümcül bir yan etki tespit edilememiştir. Sadece aşırı yalakalık hastalığı olanların okumaması şiddetle önerilir. Şeker, kalp ve yüksek tansiyon hastalarının okuması halinde gözle görülür bir iyileşme kaydettiği izlenmiştir. Başlayalım masala…

Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, denizin orta yerinde adı “Zavallılar” olan bir ülke varmış. Ülkede yaşayan herkes gerçekten zavallıymış. Ancak o ülkenin içinde yaşayanlar, başka bir ülke görmedikleri için kendilerini zavallı olarak görmezmiş.

Küçücük merdiven altı diyebileceğimiz atölyelerine “dev sanayi kuruluşu” diyorlarmış. Önlerinden akan dereye “Atlas okyanusu bu olmalı” diyecek kadar da saf insanmış bu zavallılar. Karınları doydu mu değmesin kimse keyiflerine. Bir de üzerine yaktılar mı cigarayı of, ne âlâ…

Gezmeyi tozmayı severlermiş ama kendi kendilerine. Yeni yerler, yeni insanlar tanımak gelmezmiş o zavallıların aklına. Ancak, birbirlerini hiç çekemezmiş bu zavallılar. Yan yana geldiklerinde alkış kıyamet, iki metre ayrıldıklarında ise küfrün bini bir para.

Her altı ayda bir, engelsiz düz koşu yarışması düzenlenirmiş bu “Zavallılar” ülkesinde. Her ne hikmetse bu maratondan henüz hiç kazanan çıkmamış. Neden mi? Çünkü Zavallılardan birisi yarışmayı kazanacak olduğunda, diğer Zavallı hemen önde gidenin boynuna sarılır ve yarışmayı bitirmesine, bir üst tura çıkmasına izin vermezmiş. Zavallılar ülkesinin zavallı insanları, yönetimden çok dert yanarlarmış ama hiçbir zaman yönetime “” demezlermiş. Çünkü bu onların genetik yapısından geliyormuş.

Zavallılar ülkesinde demokrasi acayip işliyormuş. Ülkeyi yöneten birçok kral varmış. Her bir kralın ayrı ayrı sarayı, atı, arabası, hanı, hamamı varmış. Sadece ortak olarak kullandıkları on on beş tane soytarıları varmış. Bu soytarılar zaman zaman bir krala, bazı zamanlarda da diğer bir krala soytarılık yaparlarmış. Bu soytarılar Zavallılar ülkesinde sanki kralmışçasına caka satarlarmış.

Gel zaman git zaman bir gün, ülkeye bir gemi yanaşmış. İçindekiler de Zavallılar ülkesinin hemen yanında çok gelişmiş olan bir ada ülkesi olan Eskimeya İmparatorluğu’nun zevatı imiş. Eskimeyalılar gülüp eğlenecek bir şey bulamadıklarında, Zavallılar ülkesine gelir, buradaki zavallı insanların hâline bakıp gülerlermiş. En sonunda giderken, kendi durumlarına bakıp tanrılarına şükrederlermiş. Çünkü Eskimeya’da işler çok farklı ilerlermiş. Bu kadar çok kral yokmuş onların ülkesinde. Hem onlarda da her yıl koşu yarışması yapılırmış ama her seferinde farklı birinciler çıkarmış. Dünya olimpiyatlarına her seferinde farklı insanlar gidermiş. Birçok dereceler elde ederlermiş.

Zavallılar ülkesinde insanlar hiçbir zaman zavallı olduklarını bilmeden yaşamış gitmişler. Dışarıdan bir yabancı geldiğinde kimi zaman çok sevmişler, kimi zaman idam edip ağaçlarda sallandırmışlar. Krallar bu durumdan çok memnunmuş. Çünkü krallar bile zavallı olduklarını bilmiyorlarmış. Birisi çıkıp onlara “Biz zavallıyız” dediklerinde krala gerek kalmadan, hatta duymadan diğer Zavallılar gerekeni yaparlarmış.

Ancak bu zavallıların bilmediği bir şey varmış. Denizin ortasındaki adaları her geçen gün küçülüyor, toprakları suya karışıp gidiyormuş. Zavallılar ülkesinde masal çok sevilirmiş. Her zavallı haftada bir ya da iki defa masal dinleyip öyle uyurmuş. Aslında dinledikleri masal hep aynı olurmuş. Ancak anlatan farklı olunca, sanki yeni dinler gibi heyecanlanırlarmış. Fıkralar, masallar, sazlar, sözler gırla gidermiş bu ülkede.

Zavallılar öldüklerinde ise mezara değil suya atılırmış. Sudan yeniden çıkacak diye de beklenirmiş. Pek tabii ki sudan bir şey çıkmayınca ellerini arkalarına bağlayıp, başlarını öne eğip, evlerine geri dönerlermiş. Masal da burada bitmiş…

Bu masalı yıllar önce başka bir gazetede yazmıştım. Kütahyalı hemşerilerim de severek okumuşlardı. Aynı masalı birazcık güncelleyip Dumlupınar’daki köşemden yazayım da tarihe bir kez daha geçsin istedim.

Yazımın başında da dediğim gibi bu bir masaldır. Masal… Ya hu, gerçekten masal… Yoksa siz gerçek mi sandınız?

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Ölülerin öldüğünden haberi yok. Olayı sadece diriler biliyor. Ölmeden evvel ölenler hariç… LÂ EDRİ