En zoru da ilk yazıdır...

Nereden başlasam, ne yazsam diye düşünüp durursun. Parmakların bir türlü klavyeye gitmez.

Yıllardır tanıdığım ve gazeteciliğine inandığım, güvendiğim Mehmet Yaylıoğlu Dumlupınar'da köşe yazmamı önerdiğinde ilkin biraz tereddüt ettim doğrusu.  Kolay değildir yerelde gazetecilik. Hele de iş doğruları yazmaya geldiğinde, senden kötüsü yoktur. 'Mehmet umarım yazılarımdan dolayı gazete kapatılmaya falan kalkmaz.' dedim, şakayla karışık. E belli de olmaz...

Ulusal basında yazmak, yerel basında yazmaktan daha kolaydır aslında. Çünkü ulusal basındaki köşe yazarı kolay kolay halkla, yetkililerle ya da hakkında yazdıklarıyla yüz yüze gelmez. Yerel basın öyle mi ? Kapıdan çıktın mı, burun buruna gelirsin.

Özellikle de küçük kentlerin kendilerini dev aynasında gören küçük insanları hep övgü ister. Eleştirilmeye, yerilmeye tahammülleri yoktur. Bu da elbette demokrasiyi, konumlarını hazmedememelerinden, içselleştiremediklerinden ve genellikle de çapsızlıklarından kaynaklanır.

Nobel ödülü alan Aziz Sancar evine gidince yine çöpleri atar, ama kerametleri kendinden menkul, aslında zavallı olan tipler evdeki eşine bile saygı duymaz. Kaldı ki, kendisine eleştiri yönelten basın kuruluşuna ya da hakkında yazana saygı duysun.

Ulusaldakinden daha ağırdır yerelin dengeleri ve o dengelerin bozulmasını ne bürokratlar ne de egemenler asla istemez. Herkes bazen herşeyi bilir ama üç maymun oynanır. Görmedim, duymadım, konuşamıyorum... Tıpkı Gabriel Garcia Marquez'in Kırmızı Pazartesi adlı romanındaki gibi. Cinayetin işleneceğini herkes bilir ama herkesin bilmesine rağmen o cinayet işlenir.

Aslolan, yereldeki öncelikle halkın, ardından da tüm sivil toplum kuruluşlarının basına sahip çıkmalarıdır. Halkı ve sivil toplum kuruluşlarını arkasına alan bir basın kuruluşu ya da gücünü halktan alan bir yazar daha cesur olabilir. Bu cesaret dengeleri halkın lehine değiştirebilir, onların gözü, kulağı, ağzı olabilir. Suskun, itirazı ve talebi olmayan halk toplulukları ezilmeye ve sıradanların, çapsızların yönetimine mahkumdur.

Yerel basın ne kadar güçlü olursa, o kent ve orada yaşayan insanlar da o kadar gelişir. Hem ekonomik, hem de sosyo-kültürel anlamda. Tam da bu nedenle yerel basına sahip çıkmak, aynı zamanda yaşadığın kentin ve bu kentte yaşayacak olan evlatlarının geleceğine, değerlerine sahip çıkmakla eş anlamlıdır.

NE OKUYALIM ?

Latin Amerika'nın Yaşar Kemal'i Gabriel Garcia Marquez'in tüm kitapları... Aklıma Gelenler: Yüzyıllık Yalnızlık, Başkan Babamızın Sonbaharı, Kırmızı Pazartesi, Albaya Mektup Yok vd...

NE İZLEYELİM ?

David Attenborough'un sunduğu tüm belgeseller. The Blue Planet, Natural World, Our Planet vd...