Vefa, gölgesinde oturup soluklandığın o ağacı unutmamaktır. Vefa, insan olmanın en güzel hasletlerinden biridir. Zira insan, hatırlamakla ve hatırlanmakla anlam kazanır. Öyle bir iz bırakmalısın ki gözlerini kapadığında, geride kalanlar seni vefanla yâd etmeli, yokluğun onlara zûl gelmelidir. İşte bu yüzden vefa, sadece bir kelime değil; bir hayat duruşudur.

Bugün size vefanın vücut bulmuş hâlini, dostluğun en güzel örneklerinden birini anlatacağım. 1995 yılında, Birlik Televizyonu’nda yollarımız kesiştiği günden bu yana hiç ayrılmadığımız bir isimden: Gazeteci Faruk Aksoy’dan... Şimdi Habertürk TV’de yaptığı programlar, sunduğu haberler ve yorumlarıyla bilinen bu güzel insan, her zaman tevazunun ve samimiyetin temsilcisi olmuştur.

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği "Birlik ve Beraberlik Gecesi" programına katılarak bir kez daha vefasını gösterdi. Kütahya ile direkt bir kan bağı olmasa da gönül bağı onu bu topraklara sıkı sıkıya bağlamıştır. Zira Kütahya’dan yetişip İstanbul’a giden birçok isim, doğup büyüdüğü yerleri unutmuşken, Faruk Aksoy her daim "Burası benim ikinci memleketim" diyerek bizleri unutmadığını hep hatırlatır. Onun vefası sadece sözde değil, icraatta da kendini gösterir.

Meslek hayatında attığı her adımda işine duyduğu saygıyı ve insan hikâyelerine gösterdiği hassasiyeti görmek mümkündür. En son olarak Bolu Kartalkaya’daki otel yangını sonrası yaptığı röportajda tüm Türkiye’yi gözyaşlarına boğarak, gazeteciliğin yalnızca haber vermek değil, hissettirmek ve düşündürmek olduğunu da bir kez daha bize hatırlatmıştır. Hayatın tam içinden konuları alıp, izleyicinin yüreğine dokundurur. Yaptığı yüzlerce başarılı işin ardından hiçbir zaman kendini öne çıkarmayan bu mütevazı adam, başarısını sessizce taşır, omuzlarında bir yük gibi değil, gönlünde bir sorumluluk olarak...

Kıymetli dostum Faruk Aksoy, yolun hep açık olsun. Her ne kadar Sakarya’da doğmuş olsan da biz seni Kütahyalı biliriz. Vefan, dostluğun, duruşun ve mesleğine olan sevdan için sana teşekkür borçluyuz. İyi ki varsın güzel insan…

“SAĞLIKSIZ İŞE” SAĞLIK BAKANI AYARI

Kasım 2024’ten bu yana maaşlarını tam alamayan, adeta Çin işkencesi çeken bazı sağlık emekçileri, Aralık 2024’te almaları gereken maaşlarını nihayet dün alabildiler. Sadaka, zekât ya da fitre değil, alın terlerini alabilmek için Sağlık Bakanı’nın Kütahya’ya gelmesi iktiza ediyormuş anlaşılan.

Eski günler olsa ne olurdu biliyor musunuz? Bir gazeteci, Kütahya ziyareti yapan Sağlık Bakanı’na “Sayın Bakan, Kütahya’da bazı sağlık emekçileri Kasım 2024’ten bu yana maaşlarını alamıyor. Bu konuda bir çözüm bulmak için çalışmanız var mı?” diye sorar bakan da derhal talimat verir sorun çözülürdü. Şimdilerde ise bakanın yanına sokulabilmek için, yetmiş yedi dereden getirilen suyla abdest almak lazım. Hadi bakana sorunu sordun, cevabı alabilir misin bilmem. Korumalar sizi karga tulumba edip bakandan gayet uzak bir yere fırlatır. Hatta ileri giderseniz, soluğu polis karakolunda alabilirsiniz. Hatta herhangi bir terör örgütü ile adınız anılmaya başlanabilir. Bunlar olmayacak işler değildir.

Basının, milletin müşterek sesi olduğu ve özgürce sorular sorabildiğimiz günlerde ne bakanlara ne sorular sormuştuk. Eski başbakanlar Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller’e sorular sorup cevaplar almış bir gazeteci olarak söylüyorum; şimdiki bakanlara soru sormak için koskoca bir cesaret lazım. Neyse bu soru mevzuunu çok uzattım. Konumuza dönelim.

Bakan geliyor diye, maaşlarını alamayan sağlık emekçilerine sussunlar diye birer maaş yatırmışlar. Bir bakan daha geldiğinde birer maaş daha yatar herhalde. Ne kadar acayip bir durum bu. Öyle değil mi? Liyakat, adalet, özgürlük ve sevginin hâkim olduğu günler dilerim…

Sevgiyle kalın…

GÜZEL CÜMLELER

Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunmaz. ATATÜRK