Materyalizm… Her şeyin maddeden meydana geldiğini ve insan bilincinin de her şeyin maddi etkileşimlerin bir sonucu olarak şekillendiğini savunan felsefi bir yaklaşımdır. Bir başka ifadeyle, madde varlıkların tek gerçeği ve kaynağıdır. Bu görüşe göre, bilimsel ve deneysel olarak doğrulanmamış hiçbir şeyin gerçekliği kabul edilmez. Yani madde dışında kalan her şey, varlığını kanıtlamadıkça yok sayılır. Madde, fiziksel dünyanın temelidir ve varlığımızın her yönü, bu maddi temele dayanır anlayışı adeta put gibidir.
Günümüz dünyasında, oldukça ilginç bir durum söz konusu. Hem materyalist bir bakış açısına sahip olan hem de dini inançları yaşayan çok büyük bir kesim var. Üstelik bu kesimin sayısı giderek artıyor. Ancak dikkat çekici olan nokta, bu insanların, maddenin tek gerçek olduğuna inandıkları bir düşünce yapısına sahip olmalarına rağmen, dini inançlarını savunurken, bilimin ötesinde olan her şeye kayıtsız şartsız iman etmeleri.
Materyalizm, bilimsel olmayan ve deneyle doğrulanamayan hiçbir şeye itibar etmezken, dini inançlar ise genellikle akıl ve bilimle açıklanamayacak birçok olguyu içerir. Ama ilginç bir şekilde, bir dindar bu iki zıt anlayışı aynı anda benimseyebiliyor. Kendi hayatını maddi temeller üzerine kurmuş bir kişi, bir yandan da dini dogmalara sıkı sıkıya sarılıyor. Çok saçma bir durum, öyle değil mi?
Burada "dindar" kelimesi ile kastettiğim, dini ilkeleri içtenlikle benimseyen insanlar değil; dini, kişisel çıkarları doğrultusunda kullanan, bununla beslenen kişiler. Bu tür insanlara bazen "çıkarcı dindarlar" diyebiliriz. Onlar dini; bir yaşam biçimi olarak değil, çıkar sağlamak için bir araç olarak kullanırlar. Herhangi bir dini ayini gerçekleştirmeleri de, aslında bu çıkarlarını korumak içindir. Bu çıkarcı kişileri, yaşadıkları çevrede çok sık görebiliriz. Onlar, dine olan bağlılıklarını, tıpkı bir maskara gibi, sadece dışsal bir örtü olarak kullanırlar. Hangi dine mensup oldukları önemli değildir, çünkü asıl dertleri, dini yaşam biçimini kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde şekillendirmektir.
Nereden mi çıkardım bunu? Çevremde yaşanan bir olaydan. Bir ailenin içine giren maddi çıkarlar, bu insanların dini inançlarını nasıl aşındırdığını gözlemleme fırsatım oldu. Aile, tam anlamıyla dindar bir yapıya sahip; inançlarını günlük yaşamlarına entegre etmiş, şeriat kurallarına göre hareket etmeye özen gösteren bir aile. Ancak, annelerinin ölümünden sonra mal paylaşımı konusunda ortaya çıkan hile ve düzenbazlıklar, bu dindar bireylerin aslında ne kadar çıkarcı bir dünya görüşüne sahip olduklarını açıkça gözler önüne serdi.
Baba, yeniden evlenmiş ve kardeşler, miras meselesi nedeniyle uzaktaki bir kardeşi dışlamaya çalışıyorlardı. Mal paylaşımı, en başta dini ve etik değerlerden uzaklaşmış bir çıkar çatışmasına dönüşmüştü. Peki, bu durum neyi gösteriyor? Maddeye tapmayı ve çıkarı her şeyin önünde tutmayı. İnsanın manevi değerlerinden sıyrılarak, sadece maddi kazanç peşinde koşması, bir anlamda dine saygı gösteriyormuş gibi yaparak ruhsal bir boşluğa düşmesidir.
Maddeye tapmak, aslında sadece paraya tapmak demektir. Bu davranışlar, Yaratıcıyı bir kenara itip, gizliden gizliye O’na ortak koşmak anlamına gelir. Maddi çıkarların peşinden gitmek, insanların manevi değerlere yabancılaşmasına yol açar. Bu durum, her türlü ahlâki ölçüden uzaklaşmakla sonuçlanır. Her ne kadar dini vecibelerini yerine getirse de, aslında insanlar içsel bir boşlukla kalır. Bir aile içindeki anlaşmazlıklar, çıkarların gölgesinde şekillenirken, hiçbir ahlâki temele dayanmayan bu tavırlar, zamanla maddiyatın ne kadar güçlü bir etkiye sahip olduğunu gözler önüne seriyor.
Maddeciliği, karmaşık teorilerle açıklamak yerine, yaşamın içinden somut bir örnekle anlatmayı tercih ettim. Umarım bu yazının amacı, dindarlara hakaret etmek olarak anlaşılmaz. Çünkü kastettiğim şey, dini duyguları sömürerek çıkar sağlama amacında olan bir kesim. Yani, dini inançları aslında manevi bir değer olarak değil, tamamen çıkar amacıyla kullanan ve bu şekilde yaşamını sürdüren insanları eleştiriyorum. Burada bahsettiğim din, sadece bir maske haline gelmiş ve insanların ruhânî değerlerinden uzaklaşmış bir inanç biçimidir.
Din, bir hayat görüşü, bir inanç biçimi olarak doğru şekilde yaşanmalıdır. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emri unutulmamalıdır zira.
Maddiyatın, insanın manevi dünyasının önüne geçmesine izin verilmemelidir. Gerçek inanç, sadece şekilsel değil, ruhsal bir bütünlükle yaşanmalıdır. Aksi takdirde, maddi çıkarlar, insanları bir kısır döngüye sokarak, onları manevi değerlerden uzaklaştırır. İçsel huzur, yalnızca akıl ve ruhun birleşimiyle, dışsal olanın ötesine geçilerek bulunabilir. Sevgi ve içsel dürüstlük gibisi yok vesselâm…
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. MEVLANA