Yankesicilik taktiklerinin en eskilerinden biri, geçmişteki şenliklerde ve gösterilerde ortaya çıkmıştır. Cambazlar yukarıda gösteri yaparken, yankesiciler aşağıdaki izleyicilerin ceplerini boşaltırlarmış. Eğer yukarı bakanların sayısı azsa yankesiciler, cambaza dikkat çekmek için "Cambaza bak, cambaza!" diye bağırarak kargaşa yaratırlarmış. Bu strateji, dilimize girdiği gibi siyasete ve gündelik yaşama da sirayet etmiştir. Gündemi saptırmak ve saptırılan gündemin arkasında başka işler yürütmek amacıyla yapılan bu tür gözden kaçırma çabası, bu ifadeyle özetlenebilir. Türkiye gibi pek çok zorlukla mücadele eden bir ülkede, son yıllarda bu yöntemin ne denli titizlikle ve incelikle uygulandığını gözlemleyebiliriz.

TBMM Başkanı Kurtulmuş Anayasa'nın 3. maddesine ithafen, "Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz" dedi. Ya anlatmak istediği başka bir şey, ya da hakikaten ne dediğinin farkında değil. Neyse, bunun üzerinde fazla durmayacağım, asıl mevzu şu; vatandaşı alakasız konulara sevk etmek için böyle lüzumsuz mevzuları öyle bir zamanda ortaya atıyorlar ki inanın çoğumuz bu numarayı yutuyoruz. Halkın öncelikli gündeminde ekonomik buhran, açlık, sefalet ve borç batağındaki Türkiye varken, bizi nelerle uğraştırıyor bu usta siyasetçiler! Tek bir cümlem var. Allah’tan korkun, kuldan utanın…

ŞAPKAM DÜŞTÜ ALAYIM MI?

Samsun'un Bafra ilçesinde jandarma denetimi sırasında 14 yaşındaki kız çocuğu ile 17 yaşındaki erkek çocuğun 'evlendirildiği' ortaya çıktı. Haberin detayını merak edenler araştırıp okusun. Benim asıl dikkat çekmek istediğim konu şu; çok uzun yıllardır yapılan bu “çocuk evlendirmeleri” artık dikkat çeker duruma nasıl geldi? Bildiğim kadarıyla Türk Medeni Kanunu, 17 ve 16 yaşını doldurmuş kişiler için özel düzenleme getirmiştir. Buna göre 17 yaşını dolduranlar ya yasal temsilcilerinin ya da hakim izniyle, 16 yaşını dolduranlar ise hakim izni ile evlenebilirler. Heyhat! Önce biz medeni kanunumuza bir çekidüzen verelim derim. “18 yaşından önce hiçbir kişi evlenemez” hatta “evlendirilemez” diye net bir şekilde yazılmalı. Hâkimin inisiyatifine dahi bırakılmamalı. Siz anayasanın ilk 3 maddesi ile uğraşacağınıza bu işlere bakın Sayın TBMM başkan ve üyeleri.

Bana kalsa 20 yaşından önce evlenme izni olmasa daha doğru olur derim. Gencecik evlendirilen kızlar, oğlanlar hayatlarından bir ders almadan çok ciddi sorumlulukla baş başa bırakılıyorlar. Hele bir de hemen çocuk yapıyorlar ya, vah ki ne vah! Kendisi çocuk, bir de çocuk büyütecek öyle mi? Eskiden bu durumu tolere edecek olan birileri vardı. Aileler bir arada yaşadığı için büyük baba ya da büyük anne, çocuğun eğitiminde önemli rol oynardı. Örneğin bendeniz babaannem ve dedemin bizimle kaldığı bir evde büyüdüm. Onlardan çok şey öğrendim. Ruhları şâd olsun. Şimdi böyle bir şey de kalmadığına göre aile terbiyesi argümanı da rafa kaldırıldı. Konu başlığının konuyla pek ilgisi yok gibi görünse de derin düşünüldüğünde bir manası vardır elbet. Evet dostlar, şapkamız düştü ve kelimiz gün gibi ortada. Acilen ailemizi kurtarmalıyız. Ardından mahallemiz, ilçemiz, ilimiz ve sonunda ülkemiz kurtulacaktır.  

BİR ZAMAN MAKİNESİ OLSA

“Yaş ilerledikçe kimseyle uğraşasın gelmiyor. Kendini yetiştirememiş insanlardan uzaklaşıyorsun. Seni hasta edecek insanları iyileştirmeyi bırakıyorsun.”

Freud’un bu sözü, son zamanlardaki hayat felsefemi anlatıyor. Bu yaşlarda, geçmiş yıllarda iyileştirmek için uğraştığım, çaba verdiğim, hep güldüğüm, gülerek ve empati yaparak iletişim kurduğum ya da kurmaya çalıştığım insanlardan yavaş yavaş elimi ayağımı çektiğimi fark ettim.

Hani diyorum, bir zaman makinesi olsa da şöyle bir geçmişe gitsek ve oralarda kendimizi izlesek. Belki de kendimizle dost olurduk… Bir de düğünlerin gelin kınası evresinde, gelini ağlatan şu sözler geldi aklıma…
“Hem annemi, hem babamı, ben köyümü özledim…”

Sevgiyle kalın…

TEBESSÜM

Vaktiyle adamın biri, bir deve ve yavrusunu alıp yola çıkmış. Yavru deve:

- Anne, dizlerim titriyor. Bir tehlike seziyorum, dönelim.
Anne deve, başını çevirip yavrusuna bakmış ve yola devam etmiş. Yavru deve bunu tekrar edince anne deve:

- Yavrum, sezdiğin tehlikeyi ben de yola çıkmadan sezmiştim. Senin veya benim bu tehlikeyi sezmem önemli değil. Asıl olan, sahibimizin bunu sezmesidir. Yoksa biz de onunla beraber helâk olacağız…
GÜZEL CÜMLELER

Özür dilemek, birine yanlışlıkla çarptığınızda yapılacak bir şeydir, derin yaralar açtığınızda değil.