Çisem; çiseleyen yağmur damlası, hafif ince yağan… Çisem; cisme benzeyen, melek gibi, güzel-zarif-hoş… ‘Çisem’, kültürümüzde yaygın olarak kullanılan ve doğayla ilgili anlamlar taşıyan kız ismi… Çisem; doğayla iç içe olan, saf ve temizliği çağrıştıran bir ad… Çisem, kadim medeniyetimizde doğanın güzelliğine ve sadeliğine atıfta bulunulan söz… Çisem, âdeta gönül dünyamızda yağmur damlası ile gözyaşının bir olup birlikte toprağa düşmesi, sonrasında havada ve suda ışıması… Çisem, çiğ damlası… Çiğ damlası, sabahın erken saatlerinde bitkilerin üzerinde görülen, saf ve berrak su damlacığı… Bu hâl, ‘Çisem’ adını taşıyana saflık, temizlik ve tazelik kazandıran bir özellik olsa gerek... Çiğ damlasının geçici ve nâdir görülen bir tabiat hâdisesi olması, Çisem’e adeta mistik bir anlam da yüklemekte… 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, ‘Çisem’ ismi ülkemizde popülerlik kazanmış… Modern zamanlarda, ebeveynlerin çocuklarına doğayla ilgili isimler verme eğiliminde olmaları çok düşündürücü… ‘Çisem’ adı, böyle bir trendin bir parçası olarak, acaba öze ve özümüze, kadim medeniyet değerlerimize hasretin bir ifadesi ve bunun dışa yansıması olabilir mi?
Çisem, bir damla su… Bir damla su, İmam Hüseyin’in ve beraberindekilerin Kerbela’da çektiği açlık ve içemedikleri bir yudum su… Çisem, gönüllerimizden beyinlerimize düşen, düşüncenin duyguyla harmanlandığı bir damla su… Kerbela'da yaşanan olaylar ve Hz. Hüseyin’in fedakârlığı… Bir yudum su, Kerbela’da gözyaşlarına dönüşmüş… Kerbela’daki bir yudum su, insanın yaratılışındaki bir nutfe (damla) suyun anlamıyla bütünleşmiş… “Andolsun biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir hülasadan yarattık. Sonra onu (Hz. Âdem'in nesli olan) insanı sarp ve metin bir karargâhta (rahimde) bir nutfe (zigot) yaptık. Sonra o nutfeyi alaka (yapışan şey) hâline getirdik, derken o alakayı mudga (bir çiğnem et) yaptık, o bir çiğnem eti kemik(lere) çevirdik (ve) o kemiklere de et (kaslar) giydirdik. Sonra onu başka yaratılışla inşa ettik (can verdik, konuşma verdik)...” (Mü'minun, 23/12-14)… “İnsan kendisini bir nutfeden (bir damla sudan) yarattığımızı görmez mi ki hemen apaçık bir hasım kesilir ve kendi yaratılışını unutur da; ‘Çürümüş kemikleri kim yaratacak’ diyerek, Bize misâl vermeye kalkar?” (Yâsîn Suresi, 77-78)… Bir damla suyun değeri, yağmur sonrası toprak kokusunda saklı… Su, rengi, tadı ve kokusu olmayan, yaşamın temel parçası olarak bilinen madde… Hak buyruğu: “Her şeyi su ile hayatlı kıldım.” (Enbiya 30)…
Kana kana içtiğimiz, damla damla gönlümüze süzülen suyun başlangıçtaki ilk saf ahvâlidir Çisem… Çisem, bedenimize ve ruhumuza ferahlık getiren suyun raksı… Çiseleyen yağmurun, su damlasının peşine düşerek keşfe çıkmanın ilk adımıdır Çisem, belki de… Çisem, doğanın gizemini ve suyun izini sürerek geçirdiğimiz anılarla dolu bir serüven hikâyesinin adı… Çisem, hayatın temel kaynağı, iyilik, sadaka ve yardımseverlik sembolü… Çisem, insanlığın ve sosyal ilişkilerin mayası… Çiseleyen yağmurla, zihinsel tazeliğimizi ve ruhsal dinginliğimizi korumak mümkün… Çiseleyen yağmur ile beyin fırtınasında harikalar yapabiliriz, zihnimizi diri ve canlı tutabiliriz; sözün kilit taşı olanını yerinde ve doğru olarak kullanabiliriz… Bir çiğ damlasıyla, iç dünyamızda yolculuk yapabiliriz… Düşünce okyanusunda mâruz kaldığımız susuzluğun ardından, bir çiğ damlasıyla, gerçek bir mutluluk kaynağına ulaşabiliriz… Bir çiğ damlasında, susuzluğun anlamını görebiliriz ve susuzluğun ardından gelen mutluluğu tadabiliriz… Bir çiğ damlası, beyin gönül fırtınasında, içinde büyük sellerin bulunduğu ‘bir damla fikir’ aslında… Bir damla fikir dediğimiz, lafın cuk diye oturduğu, anlamın yerini bulduğu kilit taşı…
Bir çiğ damlasının yolculuğu bulutlardan mı başlar, yoksa gözümüzden süzülen bir damla gözyaşından mı? Soru, soru içinde… Dışımızın içimize, içimizin dışımıza evrildiği bir hengâmede, bir çiğ damlasının bizde bıraktığı darbe izi, surda bir gedik açmaya eş değer bir durum… Kelimeler, kelimeler… Sözün bittiği noktada, ‘Çisem’ devreye girer… ‘Çisem’i kafalara ve yüreklere kazıyan sözler… “Odayı saran odun kokusu… Dışarıda çiseleyen bir yağmur… Sıcak bir çay… Aklımda çocukluğumdan kalma bir masal…” (Nâzım Hikmet)… “Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince… Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur… Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince… Aynalar yüzümü tanımaz olur… Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik… Tenimde acısız yatan bir bıçak… Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik… Dayandıkça çisil çisil yağacak… Bu yağmur, delilik vehminden üstün… Karanlık, kovulmaz düşüncelerden… Cinlerin beynimde yaptığı düğün… Sulardan, seslerden ve gecelerden...” (Necip Fazıl Kısakürek)… Torunum Çisem doğmadan beş ay kadar önce, yüreğime damla damla çiseleyen sözcükler… Çisem… Rahmet çisem çisem sızdı gönlüme… Zahmet bitti gonca açtı gönlümde. Gül oldu, çiseledi yüreğime… Damla damla ömür kattı ömrüme. Ya Rab dedim, geldin rap rap hediyem… Gözyaşımsın, göz bebeğimsin Çisem. Gök ağladı çisem, yer güldü çisem… Tek neşemsin her daim yerin sinem. Hava ile su toprakta buluştu… Hayat buldu Çisem. Hak’tan muştu. Emekledi, yürüdü, yüzdü, uçtu… Ve ay yüzlüm yuvadan uçtu uçtu… Mâziye yelken açtım hayır olsun. Âtiye demir at, uğurlar olsun. Ay yüzlü Çisem’im hep mutlu olsun. Bahtı açık, yolu da açık olsun.
Derdimiz, bir bardak suda fırtına koparmak… Kaldı ki, evrende dünyamız da bir bardak misâli… Küçüldükçe büyüyen düşünceler, büyüdükçe küçülen düşünceler… Biz, hangi tarafın taraftarıyız? Bu, öylesine bir durum ki, taraf olmayınca bertaraf olunur… Düşünce çilesinden kaçmak çözüm değil… Dert ile dertlenmek, dertten kurtulmanın ilk adımı… Şifa, bir damla suda… Bir çiğ damlası, çisem, damlaya damlaya göl olur, nehir olur… Suyu gören, gül olur… Gülü gören, gülünce, gülce olur… Hayat bu, sonuçta, bir gün her bir şey toprak olur… Sözden nasibi olan, harekete geçen, gönüllerde tuğra olur… Esince rüzgâr, bir çiğ damlası, çisem yüreğe düşer… Yürekler hoplar, her bir kimse gülsüm olur, umut veren, uğur getiren, mutluluk getiren olur… Böylece, kadrini kıymetini bildiğimiz, yükü yüklenen buğra (erkek deve) şaha kalkar, kartal olur, yarasa olur, çelikten kanat olur, dosta kalkan olur, yıldırım olur, düşmana korku olur… 15 Temmuz Demokrasi ve Millî Birlik Gününü bu şuurla idrak ediyoruz…
‘Bir damla su’ dediğin, koskoca bir âlem… Bir damla iki damla üç damla… Bir bardak ve sonrası… Su, akarsa dere, çay, nehir; düşerse şelale; durursa göl, deniz, okyanus olur. Suların birbirine kavuştuğu son nokta, okyanus… Düşünüp anlayınca, usunu/aklını işletince insan, en sonunda olur suspus… Kim bilir belki de, sadece göremediğimiz su içindeyiz, su içinde balık gibi… Su, sıvı olan; hava, gaz olan, buz da katı olan hâl… Her bir hâl ile hemhâl olunca; su, Çisem, bir başka güzel… Selam, sevgi ve saygılarımla…