Bir çocuk susuyorsa… O suskunluk bazen açlığın değil, sevgisizliğin çığlığıdır. Bazen de duyulmamış bir yardım çağrısıdır ama biz duymayız. Çünkü biz, çocuğun ne söylediğine değil, ne kadar uslu durduğuna bakarız.
Biz terbiyeyi, çocuğun gözünü korkutmak sandık. Söz dinleyen değil, korkudan titreyen çocuklar istedik. “Terbiye” dedik adına; ama çoğu zaman terbiye değil, travma yükledik omuzlarına. Ev dediğimiz yer güvenli liman olmaktan çıktı çoktan. Birçok çocuk, en büyük savaşı dört duvar arasında yaşıyor. Babasının yumruğu, annesinin hakareti, abisinin susuşu, dedesinin umursamazlığı… Her biri ayrı ayrı kazıyor çocuğun kalbine merhametsizliği ve sonra diyoruz ki: “Bu çocuk neden sevgisiz? Neden böyle saygısız, ilgisiz, vefasız?” Çünkü biz, o çocuğun kalbine sevgi değil korku ve nefret ektik. Göz göze gelmedik yıllarca. Onu dinlemedik, anlamadık. Sadece emir verdik, tehdit ettik, susturduk.
Bir çocuk, annesinin gözlerinde güven değil yorgunluk gördüyse, umut nedir bilmez. Bir çocuk, babasının sesinden şefkat değil öfke duyduysa, huzur nedir bilmez. Bir çocuk, ailesinden ahlak değil ikiyüzlülük öğrendiyse, vicdan nedir bilmez. Sonra o çocuk büyür. Yalnız, öfkeli, kırgın ve karmakarışık biri olur.
Sokağa çıkar, dünyayı suçlar. Toplumu, devleti, kaderi suçlar. Çünkü evde gördüğü tek şey suçluydu: Sevgi suçluydu, sessizlik suçluydu, ilgisizlik suçluydu. Ailede edep yoksa, çocuk ar namus bilmez. Ailede ahlak yoksa, çocuk iyiliği ayıplar, kötülüğü meziyet sayar. Ailede adalet yoksa, çocuk ya zalim olur ya kurban. İkisinin de sonunda yıkım vardır. Toplumsal çöküş vardır.
Bu toplumun kanayan yarası budur işte: Terbiye edilmeyen değil, yanlış terbiye edilen çocuklar… Sevgiyle değil, korkuyla büyüyen nesiller… Edep ve ahlaktan uzak ailelerin ellerinde şekillenen hayaletler…
Bugün mahkeme salonlarını dolduran gençler, bir zamanlar gözümüzün önünde büyüyen çocuklardı. Bugün hapishanelerde çürüyen o insanlar, dün susturduğumuz çocuklardı. Bugün kendini asan o çocuk, bir zamanlar sadece biraz ilgi isteyen masum bir evlattı. Gözlerinin içine bile bakmadınız. Derdini dinlemediniz. Başını okşamadınız ama şimdi cenazesine çiçek taşıyorsunuz! Geç kaldınız!
Toplum olarak hep birlikte suçluyuz. “Bana ne” dedik. “Benim çocuğum değil” dedik. “Sana mı kaldı?” dedik ama işte şimdi o çocuklar büyüdü. Kimi kalem yerine bıçak tuttu. Kimi kitap yerine tabanca seçti. Kimi de kimseye zarar vermeden, sadece kendine kıydı ve biz hâlâ soruyoruz: “Bu çocuklar neden böyle oldu?” Cevap çok net: Çünkü biz, sevgiye doymamış çocuklardan sağlıklı bir toplum inşa ettik. Bugün hâlâ geç değil. Bir çocuğun başını okşayın. Gözlerinin içine bakarak, “Sen değerlisin” deyin. Sadece karnını değil, yüreğini de doyurun.
Çünkü unutmayın: Sevgiyle büyütmediğiniz her çocuk, bir gün sizi korkuyla susturabilir. Ya sevgiyle büyütürsünüz ya da korkuyla baş edemediğiniz bir geleceğe mahkûm olursunuz.
Ve bir gün...
O çocuk elinde bir mektup, cebinde bir oyuncak ayı, boynunda ilkokul mezuniyet kurdelesiyle bir çatıya çıkar. Atlamadan önce son kez başını göğe kaldırır. “Babam hiç sarılmadı bana” der rüzgâra. “Annem bir kez olsun ‘aferin’ demedi” diye fısıldar. Sonra sessizliğe gömülür.
Ve siz, alt kata düşen o sessiz bedenin yanına koşarken, artık hiçbir sözünüzün, hiçbir pişmanlığınızın anlamı kalmamıştır. Tabutun başında ağlarsınız ama o gözyaşlarını artık kimse hissetmez. O çocuğun yıllarca içinden dökemediklerini, şimdi siz mezardaki toprağa dökersiniz ve işte o an, çok geç kaldığınızı iliklerinize kadar hissedersiniz.
Çünkü sevgisiz büyüyen çocuklar, ya karanlıkta kaybolur ya da sessiz bir çığlıkla dünyadan gider…
Sevgiyle kalın…
GÜZEL CÜMLELER
Küçük bir çocuğun yüreği, bastığınızda ses çıkarmaz; ama kırılır. VİCTOR HUGO